3 Haziran 2007 Pazar

Uzaylilari Telefonla ArayabİlİrmİŞİz!!!

Dünya üzerinde ilk kez ABD'de kurulan bir sistem sayesinde, uzaylılara sesini duyurmak isteyenler, özel bir telefon numarasını ara***** bunu 'zahmetsizce' gerçekleştirebilecek.

www.TalkToAliens.com internet sitesi tarafından RF mühendislik firmasına kurdurulan 'Galaksilerarası İletişim Sistemi'ni kullanmak isteyen Amerikalılar, mesajlarını okumak için özel telefon hattını arayacak. Bu sırada telefon bağlantısı 'Galaksilerarası Verici'ye yönlendirilecek ve hattı arayan kişinin sesi, 3.2 metre çapındaki bir çanak anten üzerinden canlı olarak uzayın derinliklerine gönderilecek. 'Geliştirme, işletme ve bakım masraflarını karşılamak için' dakikası 3.99 dolardan hizmet veren sistemin, 5 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğu belirtiliyor.

Dünyayı 'dinleyen' uzaylılar varsa, kullanılacak frekanstan bu sesleri duyabileceklerini belirten site yetkilileri, antenin tahminen 400 milyar yıldız barındıran Samanyolu'nun en yoğun bölgesine yönlendirildiğini, böylece başka gezegen ve medeniyetlere ulaşmanın da mümkün olabileceğini ifade etti. Şirket bundan sonraki hedeflerinin, uzaya elektronik posta gibi yazılı mesajlar ve dijital görüntüler yollamak olduğunu açıkladı.

Mavi forum

O An...Hayat hep devam ediyor

1:BABA VE OĞUL

63 bin fotoğraf arasından bütün kategorilerde birinci olan 'o' an. AP'nin Fransız fotoğrafçısı Jean-Marc Bouju'nün Irak savaşında elde ettiği bir 'o' an fotoğrafı...

Dikenli tellerin ardında kumda oturan, İşgal güçlerinin tutukladığı bir babayla oğlu. Necef'teki esir kampında Iraklı baba, oğlunu teselli ediyor.

Babanın o koşullarda vücut dili adeta ''geçecek oğlum geçecek merak etme'' diyor...



2:AIDS
Fotoğraf Çin'den Lu Guang'a ait...
AIDS'in bir insanda yaratabileceği tahribatı belki de en iyi anlatan 'o' an fotoğraflarından biri bu...

Henan bölgesinde AIDS vakalarının sonunun gelmediği bir kasabadan iki insan var bu karede. Bir Çinli diğer Çinli arkadaşını kucağında taşıyor,çünkü arkadaşının yürüyebilecek hali yok artık.
AIDS tüm vücudunu çökertmiş...



3:GERİLLALAR
Fotoğraf haberdeki insan kategorisinde birinci oldu. Avustralyalı foto muhabiri Philip Blenkinsop'un bir 'o' an eseri...

Laos'taki Hmong gerillaları bir toplama kampında... Hmonglar Laos'taki etnik yapılardan biri ve yıllardır yönetime karşı mücadele ediyorlar. Hatta Vietnam Savaşı'nda Amerika'nın yanında yer almışlar...

Çocuklar da dahil herkes toplanmış. Başlarında da bir Laos askeri var. Hemen hemen herkesin yüzünde korku var...

Fotoğraf adeta ''merhamet'' diye inliyor... Kendi gibi içeriği de siyah-beyaz bir fotoğraf.



4:YAŞAMA BAĞLILIK
Amerikalı fotoğrafçı Adam Nadel Sierra Leone'de çekmiş bu 'o' an...
Ne olursa olsun yaşama bağlılığın fotoğrafı bu...

Tek bacağı olmayan bu insanlar, koltuk değnekleriyle yeşil sahada kıran kırana bir mücadele veriyorlar.



5:YANGIN SÖNDÜRME
Amerikan THA Press-Enterprise'ın foto muhabiri Mark Zaleski'nin bir siyah-beyaz fotoğrafı. Kaliforniya'daki orman yangınları sırasında çekilmiş bir 'o' an...

Bir yangın söndürme helikopteri alevlerin üstüne su bırakırken dumanlarla birlikte bu ilginç görüntüyü oluşturmuş...

Ve siyah-beyaz fotoğrafın yok edilemeyen gücü bir kez daha kanıtlanmış.



Herşeye rağmen hayat devam ediyor....

Mavi forum

Uzayda Hayat-Helogram Teorisi

Yeni Çağın bilimi artık materyalist, determinist ve mekanistik olmaktan çok ; spiritüel, bütüncül ve mistik bir anlayışa büründü. Büyük ölçüde Kuantum Fiziği ve İzafiyet Teorisinin katkıları ile sağlanan bu değişim , diğer bilim dallarında da buna benzer gelişmelerin görülmesiyle, tüm dünyada geçerlilik kazanıyor.
Şimdilerde Zaman ve Uzay (mekan) kavramlarına bakış, neden-sonuç ilişkisinin kavranışı, madde ve enerji anlayışlarının değerlendirilmesi çok farklı bir hal aldı. Temel değişimi 1950’lerde başlayan bu yeni bilimsel anlayış, insanın evreni ve kendisini algılayışını ve inançlarını derinden sarsmış, onları yeni temellere göre oluşan değişik bir anlayışa sürüklemiştir.

Bizim duyumsal algı alanımızı aşan bir dördüncü boyutun varlığından söz eden ve zaman ile uzayın, aslında birbirinden ayrılamayacağını ve bazen de birbirlerine dönüştüklerini bize gösteren, böylece de maddenin aslında bir enerji biçimi olduğunu kanıtlayan, Einstein’ın "İzafiyet Kuramı".

Atom-altı dünyaya inerek, oradaki gerçekliğin, bizim kendi algı dünyamızdan çok farklı olduğunu keşfeden, böylece evrende bağımsız ve tek tek nesneler olmadığını bize anlatarak, evrendeki her şeyin birbiriyle bağlı ve birbirine özdeş olduğunu ortaya koyan "Kuantum Fiziği".

Bütün var edilmişlerin aynı bütünün parçaları olduğunu, dolayısı ile hepsinin özlerinin bir ve birbirine eş bulunduğunu, her birimin bütünün bilgisini içinde taşıdığını ve ona uygun gelişme sağlanırsa, bütünün tam görüntüsünü yansıtabileceğini ileri süren, bütün bilgilerin her an ve her yerde kullanıma hazır bulunduğunu söyleyen, böylece de bütün evrenin birbirinin kardeşi , hatta insanın kendisi olduğu bilgisini sembolize eden "Hologram Teorisi". Bu üç keşif de, aslında tek bir şeyi göstermektedir: Evrendeki tekliği ve birliği.



Uzayın mekan ve boyutları insan anlayışının sınırlarını zorlamaktadır. Üzerinde yaşadığımız yerküre başı sonu olmayan bir enginlikte kaybolmuş minicik bir gezegendir. Peki bu sonsuzluğun içinde yaşam olan tek gezegen bizim Dünyamız mıdır?.. Asırlardır insanlık tarafından sorulan tüm sorular içinde en çok merak ettiğimiz ve cevap vermeyi en çok istediğimiz soru işte budur.

Aslında evrende yaşamın var olup olamayacağını tartışmak bir yana, bir an için dahi bunun aksini düşünmemek gerekir. Zira, evrenin var olma sebebinin gerçekte hayatı oluşturmak olduğu çok fazla düşünmeden de anlaşılabilecek bir olgu olup, bunun en somut kanıtı ise bu oluşumun ürünü olan Dünya canlılarıdır. Eğer ki evrende sadece bir mikro parça düzeyinde olan Dünyada hayat oluşmuş ise; bu, evrenin geneli içinde geçerlidir. Bu denli geniş bir evrenin oluşmasına gerek var ise ; onun zemin teşkil etmekle bağımlı bulunduğu yaşamın boyutları da çok büyük olmak zorundadır.

Maddenin canlı, cansız tüm şekilleri, çeşitli elementlerin atomlarından yapılmıştır. Bu atomlar, kainatın her yerinde aynı yapıda olarak bulunurlar ve aynı tepkime kanunlarına uyarlar...

Canlı organizmaları oluşturan yapılar, içlerinde karbon elementi bulunan kompleks moleküllerdir. Canlı madde nerede olursa olsun, karbon atomunun kurallarına uymak zorundadır. Çünkü, karbon başka elementler ile olduğu kadar, kendisi ile de birleşerek çok sayıda atomu ihtiva eden moleküller kurma kudretine, en geniş ölçüde sahip olan tek elementtir...

Dünyada bulunan atomlar, kainatın en uzak bölgelerinde de vardır. Karbon atomunun başka atomlarla birleşme özelliği, canlı maddenin oluşabilmesinde gereken malzeme çeşitliliğini sağlamaktadır. Ve karbon atomunun, doğasına uygun olarak hareket edebilmesine olanak tanıyan; yıldızlar arasında uzanan uçsuz bucaksız toz bulutları gerçek birer laboratuar olup, bir yığın kimyasal tepkimeye sahne olmaktadırlar. Bu tepkimeler ise, çoğu organik olan çok sayıda molekülün doğmasına yol açarlar.

İşte, hareketli toz bulutlarında oluşan tüm bu organik moleküller, çevrelerindeki yada ulaşabildikleri güneş uydularına yayılarak , güneşe uygun konum ve diğer gerekli şartlara sahip olanlarında yaşamı başlatmaktadırlar. Ve yüzeysel anlamda söylenecek olursa; Evren her şeyiyle bizzat kendi kendisini yaratmaktadır ki, bu oluşum tamamlanmış olmayıp, halen devam eden uzun bir süreç bağlamında devam etmektedir.

Evet , " Evrende başka hayatlar var mı? " sorusunu artık bir kenara bırakarak , Evrenin tümüyle hayat dolu olduğunu ve her an yeni güneşler çevresinde yeni hayatların başladığı gerçeğini görmek gerekmektedir.

İşte, konuya bu gözle bakmaya başlanıldığında, sorulacak sorunun ‘Evrende ne tür hayatlar var?’’ şekline dönüşeceği açık olup, bu ise; Kainatı sadece kendimize ait olarak algılamaktan kurtularak, genelde yeni bir bilince ve bilgiye ulaşmamızı kolaylaştıracaktır.

Yaşam derken neyi kastediyoruz?

Yaşamın başlangıcı ve gelişiminin sırrı, olağanüstü yapı blokları olan atomda yatmaktadır. Atom çekirdekleri belirli şartlar altında daha ağır çekirdekler oluşturmak için birbirleriyle birleşebilir ve bunun sonucunda da enerji açığa çıkar. Atomlar da diğer atomlarla kimyasal yollarla birleşerek farklı karmaşıklık derecelerine sahip moleküller oluştururlar. Bu yolla yıldızlar, gezegenler, okyanuslar, atmosferler ve kayalar oluşturabildikleri gibi, yaşayan organizmalar da oluşturabilirler.

Gezegenimizde yaşamın nasıl başladığını bilmek, dünya dışı yaşamı araştırma yolunda son derece önemlidir. Kimya bilimi, bugün etrafımızda gördüğümüz tüm yaşam formlarının nasıl varolduğunu açıklamakta büyük önem taşır. Dünyada yaşamın hangi basamaklardan geçerek oluştuğunu araştıran bilim adamları çalışmalarını daha çok proteinler üstünde yoğunlaştırmışlar, nükleik asitler üstünde fazla durmamışlardır. Fakat 1950’li yıllarda hızlanan araştırmalar, bir nükleik asit olan DNA (Deoxyribonükleik Asit) ’nın kromozomları oluşturan temel bileşen olduğunu ortaya çıkarmıştır. Birbirine bağlı nükleotidlerden oluşan uzun bir zincir olan DNA, dünyadaki hem hayvani hem de bitkisel her tür yaşam oluşumu için anahtar faktördür.

DNA’yı oluşturan dört temel nükleotid –Adenine, Cytosine, Guanine ve Thymine– nispeten daha basit oldukları ve doğal ortamda bulundukları için evrende başka bir yerde de aynı şekilde bulunmamaları için hiçbir sebep yoktur. Buna dayanarak evrende başka bir yerde, belki birçok yerde, zeki yaşamın var olduğunu söyleyebiliriz.

Bir gezegende akıllı yaşamın gelişebilmesi için nelere ihtiyaç vardır? Başlangıç olarak gezegen, lokal yıldıza fazla yakın ya da uzak olmamalı. Çok yakın olması durumunda hayat veren moleküllerin oluşabilmesi için fazla sıcak olacakken, çok uzak olması durumunda hayat verici reaksiyonlar için gerekli sıvı açısından fazla soğuk olur. Diğer önemli şey de kütledir. Çok büyük bir kütle, Jüpiter ve Satürn’ün atmosferindeki bizim bildiğimiz anlamdaki hayat için zehir oluşturacakken, küçük bir kütle de Merkür ve Mars’ta olduğu gibi çok yüksek ısıya ve atmosfer deliklerine yol açar.

Peki ya bu sonsuz bilinmeyen içinde haberdar olmadığımız başka yaşam biçimleri varsa ki vardır.. Başka boyutlardaki yaşamlar burada, 3 boyutlu gezegenimizde olduğu gibi değillerse?

Zaten yukarıda saydığımız tüm bu ihtiyaçlara karşın kimi astronomlar, yalnızca bizim galaksimizde bile yüz milyonlarca gezegende gelişmiş teknolojik uygarlıkların var olduğunu tahmin ediyorlar. Ayrıca şu anda milyonlarca uygarlığın da dünyamızla aynı seviyede ya da bizden daha ileri düzeyde olduğunu düşünüyorlar.

Mavi forum

Dünyanın En Büyük Yapıları.

Arkadaslar asagıdakı sitede dunyanın en buyuk yapılarının tamamını bulabılırsiniz.Ayrıca bu yapılar hakkında detaylı bilgilere ve resım arşivinede ulaşabılırsınız.




Tıklayın..

Mavi forum

Son Güneş Patlamalarından İlginç Görüntüler!

acaba bunun dünyamıza ne gibi bi etkisi olmuştur













Mavi forum

Dunyanın en uzun boylu adamı







Mavi forum

Siz Lunaparka gidip eglendiginizimi sanıyorsunuz?

Bunlara binmek icin mangal gibi yürek ister

Mavi forum

Hz. Ömer Ve Nefsİ

Birgün Hz. Ömerin yanına yahudinin teki geliyor ve diyor " Ya ömer sana çook uzaklardan çok güzel hediyeler getirdim. Hz. Ömer nedir diye sorunca,
Yahudi; Bir kartal Ki öyle bir kartalki kime saldırtsan parçalar, Bir şişe Zehir Ki bu zehrin tek damlası 100 Kişiyi öldürebilecek kadar güçlü, düşmanına verdiğin an talan olur der.. Hz. Ömer cevaplar.. Kartalı salın gitsin Ve kartalı salarlar. Zehiride tuttuğu gibi Hepsini içer ve yahudiye dönerek ' Benim en büyük Düşmanın NEFSİMDİR der.. Yahudi, Zehri içen Ömere bakarak oracıkta bayılır. Kendine geldiğinde ise hemen Müslüman Olur.


Mavi forum

Orijinal Sahibinden :) Aylardan mart da değil ama...

Bu resim resimdeki tarihte Çorum Bahçelievler semtinde tarafımdan çekilmiştir Sağda solda gözcülük yapan 1-2 tane daha vardı ama kadraja almadım...



Mavi forum

ürkütücü Resim Dediğin...









Mavi forum

Dünyanın en yaşlı insanı 127 yaşında

Dünyanın en yaşlı insanının El Salvador'da yaşayan Cruz Hernandez olduğu ortaya çıktı. Vaftiz kayıtlarına göre Hernandez tam 127 yaşında. Hernandez'in doğduğu dönemde El Salvador'da nüfus kaydı tutulmadığı için vaftiz belgelerini inceleyen yetkililer, Hernandez'in 1878 yılında vaftiz olduğunu tespit etti.

Böylece 127 yaşındaki Hernandez, şimdiye kadar yaşayan en uzun ömürlü insan rekorunu kırmış oldu. 100 yaşına kadar ebelik yaparak geçinen Hernandez'in 13 çocuğu ve 60 torunu bulunuyor.

Vaftiz tarihine göre hesaplanan yaşının Guinness tarafından onaylanmasını isteyen Hernandez'in torunlarının ise 80 çocuğu var. Dünyanın en yaşlı kadın unvanına, hâlâ hayatta olan 113 yaşındaki Hollandalı Hendrikje Van Andel-Schipper sahipti.



Mavi forum

3 Boyutlu resim sanatı...

Aşağıdaki görecekleriniz binaların düz duvarlarına yapılmış sadece resimler. Ama 3 boyulu gibi gerçekçi görünüyor. Yapanları tebrik etmek lazım..



















Mavi forum

Kafaları kopmuş

İngiltere aniden bastıran sisiyle ünlüdür. Yine sisin yoğun olduğu bir gün kadının biri şehirlerarası bir yolda arabasıyla seyahat ediyormuş. Sabahın erken saatleriymiş. Sis yüzünden pür dikkat ve olabildiğince yavaş gidiyormuş. Derken yolun iki tarafında oldukça garip açıyla park etmiş iki araba görmüş. Önce tırsmış. Ama merakına yenik düşmüş ve arabasını biraz ileride güvenli bir yere çekmiş.

İhtiyatla ilk arabaya yaklaşmış. Her halinde savrularak durduğu belli olan otomobilin görünen bir hasarı yokmuş. Otomobilin etrafında dolaşan kadın şoför mahalinde yan koltuğa doğru yatmış bir adam olduğunu görmüş. Açık pencereden içeri uzanarak, adama seslenmiş. Yanıt alamamış. Bu arada farkında olmadan kapıyı tutunca eline yapışkan bir şey bulaşmış. Alacakaranlıkta eline bulaşan şeyin önce ne olduğunu anlayamamış, ama birden bire jeton düşmüş. Elindeki kanmış.

Panik içinde arabasına koşmuş. Son sürat en yakın yerleşim yerine gidip, polise durumu anlatmış. İngiliz polisi hemen harekete geçmiş. İki arabanın bulunduğu yere vardıklarında, olağanüstü tedbirler alarak arabalara aynı anda iki ekip halinde yaklaşmışlar. Biraz sonra her iki ekip lideri, polis müdürüne arabalarda kafası kopuk birer ceset olduğunu rapor etmişler.

Bir süre sonra cesetlere ait iki kafa bulunmuş. Kafaların her ikisi de darmadağan olmuş vaziyetteymiş. Otomobillerde ise hiç bir hasar yokmuş, cesetlerde başka bir darbe de. Kafalar ise kesici bir aletle kesilmemiş, güçlü biri ya da bir şey tarafından sanki bir serçe kafasıymış gibi çekip kopartılmışa benziyormuş. Polisler bu işin içinden bir türlü çıkamamış. Olaya İngiliz gizli polisi MI5 el koymuş.

MI5'da yeni kurulan seri katil araştırma birimi, olay mahalini didik didik incelemiş. İki gün sonra MI5 karargahına bu esrarengiz olay hakkında bir rapor ulaşmış. Dehşet verici bu olay, aslına basit bir trafik kazasıymış. Raporda olay şöyle anlatılıyormuş. Yoğun sise rağmen hız yapan iki sürücü de bellerine kadar sarkarak yolu daha iyi görmeye çalışıyorlarmış. Karşı yönlerden gelen bu iki otomobildeki sürücüler hızla gelen diğer otomobili çok geç farketmişler. Kafaları birbirine hızla çarpınca, ikisinin de kafası kopmuş.

Mavi forum

Barbar TÜRKLER !!!!!!!!!!

YUKARIDAKİ BAŞLIĞA BAKARAK HERHALDE KIZDINIZ AMA ÜNLEM İŞARETLERİNİ BOŞUNA KOYMADIK
Şimdi hikayemize dönelim ve biz BARBAR TÜRKLERİN !!!! yaptıklarına bakalım !!!


YIL 1918, yer Çanakkale, savaş devam ediyor. Gelibolu çıkartması başladı. Bazen Türkler, bazen İngilizler saldırıya geçiyor ama kesin üstünlük sağlayan taraf yok.
Gögüs göğüse çarpışmalar henüz bitmiş, top atışları başlayınca her iki taraf meydanı boşaltıp geri çekilmişti. Ortalıkta zaman zaman duyulan top seslerinden başka ses ve hareket yoktu. Gün kararırken yavaş yavaş top sesleri de kesildi.
* * * * * *
Savaş meydanında ertesi sabah. . .
Bir Türk yavaş yavaş doğruldu, ölüm sessizliğindeki meydanı bir süre süzdü. Eli bayılmasına sebep olan başındaki yaraya gitti. Sıçrayan bir taş başına çarpıp bayıltmıştı. Önemli bir yarasının olmadığını anlayınca, bacaklarının üzerindeki ölüyü hafifçe yana itekledi, ayağa
kalktı. Ortalığı bir süre süzdükten sonra rastgele bir yöne yürümeye başladı. Pek geçmeden sağ tarafından gelen iniltileri du***** durakladı. Seslerin geldiği yöne ilerledi. İnleyen iki kişi gördü, birden eli silahına gitti; inleyenlerin ikisi de İngilizdi, düşmanıydı. Silahı elinde bir süre dona kaldı. İnleyerek, henüz kendilerine gelen iki İngiliz korkuyla kendisine bakıyor, ateş etmesini bekliyorlardı. Türk İngilizlerin ikisinin de yaralı olduğunu farketti; biri kolundan, diğeri ayağından vurulmuştu. Bunun üzerine silahını indirdi, beline taktı, eğildi yaralarına baktı. Kolundan yaralı olanın durumu fena değildi ama ayağından yaralı olanın yarası kanıyordu. Türk İngilizlerin şaşkın bakışları altında, kasaturasını çıkardı ölmüş askerlerden birinin
atletini yırttı, ayaktaki yarayı kanı durduracak şekilde sardı , sonra diğerinin yardımıyla iki tüfeği yaralı ayağı korumak için bağladı.
Kurşunu çıkartamayacağını düşünmüştü. Diğerinin kolundaki kurşun derinde değildi kasaturayla kurşunu çıkardı, yarayı sardı. İngilizler sebebini anlayamasalar da Türk'ün kötülük yapmayacağını anlamıştı.
* * * * * *
Üçü birlikte bir yerlere varabilmek, kendilerine yardım edecek birilerini bulabilmek için amacıyla rastgele bir yöne doğru yola koyuldular. Türk de buralara ilk defa gelmişti, çevrenin en az İngilizler kadar yabancısıydı.
Joe adındaki ayağı yaralı olan İngiliz, kendisine yürürken de zaman zaman destek olan Türk'e minnettarlık duyuyor ama kolu hafif yaralı olan Fred adındaki diğeri hâlâ nefret doluydu. Üçü beraber yürürken Fred, Türk'ün dillerini anlamadığını da bildiğinden Joe'ya; "-İlk fırsatta Türk'ü öldüreceğim" dedi. Fakat umduğu karşılığı alamadı, Joe bu düşüncesine isyan etti. Fakat Fred, tek başına da olsa Türk'ü öldüreceğini söyledi.
Türk'ün yanında tabancası vardı ama diğerlerinin tüm silahlarını yere attırmıştı.
* * * * * *
Hava kararınca konakladılar. Türk yorgunluktan hemen uyuyakalmıştı. İngilizler biraz ötede yatmış ama henüz uyumamışlardı. Fred, Türk'ün uyuduğunu anlayınca usulca yerinden kalktı, belinde gizlediği bir bıçağı çıkararak Türk'e yaklaşmaya başladı. Onu gören Joe yerden doğruldu, alçak sesle arkadaşına bağırdı; "-Git, yat yerine!. . " Fakat Fred onu duymamışcasına ilerlemeye devam etti. Bu kez bacağı yaralı olan da yerden bir taş aldı, kendisine daha yakın olan Türkle
arkadaşının arasına girmeye çalıştı. Joe'nun kararlı tutumu üzerine Fred sinirlendi ama Türk'ün uyanmasından çekinerek yerine gitti, yattı.
* * * * * *
Sabah Türk yanındaki yiyeceği İngilizlerle eşit paylaşınca, Fred'te de biraz yumuşama olur, ama uzun sürmez. Türk'ün düşman olduğunu, sağ kalırsa tekrar İngilizlerle savaşacağını düşündü. İlk fırsatta onu öldürmeye karar verdi. Joe'nun Türk'e aptalca bir minnet duyduğunu ve bu konuda onu güvenemeyeceğini düşünüyordu. Tek başına başarmak zorundaydı. O bir Türk, bir düşmandı ve ölmeliydi.
* * * * * *
Yer yer uçurumlarla kesilen bir patikadan ilerlemeye başlamışlardı. Aniden fırlayıp uçan bir kuş Fred'i şaşırtır, ayağı takılır, tam uçuruma düşecekken Türk atılır, bileğinden yakalar. Zorluklada olsa yukarı çekmeyi başarır. Sonra hiçbirşey olmamış gibi dönüp yürümeye
devam eder.
Fred, Türk'ün kendisini kurtardığına sevinememiş, hatta üzülmüş, sinirlenmişti. Ne yapması gerektiğine artık kendisi de karar veremiyordu.
Aynı dar yolda ilerlemeye devam ettiler. Türk bacağı yaralı olan Joe'ya çoğu zaman yardım ediyor, Fred biraz arkadan geliyordu. Arkadan gelen Fred, tutunmak için elini attığı yerde, tam eline oturan bir taş buldu. İçinde yine Türkten kurtulmak için büyük bir istek duydu. Kısa bir
kararsızlıktan sonra, taşı eline alıp, Türk'e arkadan yaklaşmaya başladı. Son anda Joe onu farketti, kendisini yere atarken Türk'ü uyarmak için bağırdı. Bir tehlike olduğunu anlayan Türk ileri fırlarken, silahını çekip hızla döndü. Biran için sanki zaman durdu; birinin elinde tabanca, diğerinde taş ve yerde şaşkın Joe öylece kaldılar. Fred elindeki taşın, tabanca karşısında bir işe yaramayacağını düşünüp kahroluyordu. Türk bir kaç saniye daha öylece baktıktan sonra. bir dostu tarafından aldatılmış gibi, hayalleri yıkılmış gibi omuzları düştü. Tabancayı ters çevirip Fred'e uzattı. "-Hâlâ beni öldürmek istiyorsan, al !. . " der gibiydi. Fred şaşkınlık içinde tabancayı aldı ve Türk'e çevirdi. Ne olduğunu anlamak ister gibi kendisine bakan yerdeki Joe ile gözgöze geldi. Arkadaşı "-Yapma!. . " diye bağırınca, fırsatı kaçırmaktan çekinir gibi elindeki silahı daha da doğrulttu, parmakları tetiğe gitti.
Türk'ün "-Vefasızsın, kalleşsin !. . " diye haykıran gözlerinden kendini kurtarıp
tekrar arkadaşına baktı; öfke dolu gözlerle karşılaştı. Yapamayacağını düşündü. Tabancayı tutan eli güçsüzce yanına düştü, sonra tabancayı Türk'e uzattı. Türk tabancayı sevinçle geri aldı, tekrar silahı ona çevirdi. Joe'nun şaşkın bakışları altında tetiğe bastı. . .
İngilizler şaşkınlık içinde kalmışlardı; silahta kurşun yoktu. Türk gülerek silahını beline koydu, cebinden çıkardığı kurşunları gösterdi. Silahını boşalttığı için Fred'e vermiş, onu denemişti. İngilizler de durumu anlayınca dakikalarca güldüler.
* * * * * *
Tekrar yola koyuldular. Birden Türk ayağını oynak bir taşa basıp yere yuvarlandı. Düşerken kolu sıyrılmış, bileği kanamıştı. Joe atletini yırtıp onun bileğini sarmaya hazırlandı, fakat kanın çok az olduğunu görünce bir an durdu. Sonra bıçağını çekip kendi bileğini de hafifçe
kesip, kanattı. Sonra kanayan bileğini Türk'ün bileğinin üzerine koydu. Türk kankardeş olarak kabul edildiğini anlayınca gülümsedi. Birbirlerine sımsıcak, dostluk kokan bakışlarla baktılar. Onları ayakta seyreden diğer Fred de bıçağını çekip bileğini hafifçe kesti, yanlarına çömelip
bileğini onlarınkiyle birleştirdi.
* * * * * *
Şafak sökerken yola koyuldular. Çok geçmeden bir kamp ateşi göründü, sevinç içinde yürüdüler. Uzun bir yürüyüşten sonra kampa yaklaşmışlardı. Sevinç ve heyacandan kampa çok yaklaştıkları halde, hiç kimseyi neden göremediklerini düşünmediler. Arkada kalan Türk gayri
ihtiyari, eline aldığı boş tabanca ile oynuyordu.
Fred, kampta İngiliz bayrağını görüp sevinç naraları atmaya başlamıştı kî; iki el silah sesi sevincini kursağında bıraktı. Bir grup İngiliz askeri saklandıkları yerden neşeyle çıkarken, vurulan Türk cansız yere düştü. . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Joe, Türk'ün üzerine kapanıp ağlarken Fred kendini dermansızca dizlerinin üstüne bıraktı. Türk'ün tabancasını aldı. Bir süre boş boş ufuklara baktıktan sonra hıçkırıklarına engel olamadı. Arkadaşlarını Türkten kurtardıklarını sanan İngilizlerin şaşkın bakışları altında, arkadaşı gibi Türk'ün üstüne kapanıp ağlamaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu; "-Kardeşim!. . . Kardeşim!. . . "

Işte Okudunuz Biz TÜRKLER Bu Kadar BARBARIZ !!!

Mavi forum

60 senedir hukuk fakultesini bitiremeyen adam

besan demirel, istanbul üniversitesi hukuk fakültesi’nin 60 yıllık öğrencisi. 1946’da ankara hukuk mektebi’ne giren demirel, ilk yılın sonunda fakülteye yatay geçiş yapmış.
3. sınıfa kadar başarılı bir öğrenciyken, ‘askerliğin süresi uzatılacak’ haberini alınca fakülteyi bırakmış. demirel’in okul hayatındaki ikinci kırılma, düğün günü olmuş. 16 haziran 1958’deki nikah tarihine denk gelen sınav, öğrencilik hayatını 80 yaşına kadar uzatmış. bu süre içinde her yıl okula düzenli kayıt yaptıran aynı zamanda iş hayatına atılan demirel, bazen yargı kararlarıyla bazen okul kaydını dondurarak üniversite hayatına devam etmiş. besan demirel, emeklilikten sonra okulu bitirmeye karar vermiş. önünde tek ders engeli var. eylül ayındaki finallerle icra hukuku sınavını verip mezun olmayı ümit ediyor. avukatlık stajını ise hocası doç. dr. abdurrahim karslı’nın yanında yapacak.
80 yaşındaki besan bey, istanbul üniversitesi hukuk fakültesi’nin en yaşlı öğrencisi. neredeyse bütün hayatı fakültedeki mücadelesiyle geçmiş. hikayesine, babasının avukat olduğunu hatırlatarak başlıyor. kendisi de liseyi bitirince ankara hukuk mektebi’ne kayıt yaptıyor. ikinci sınıfta istanbul hukuk fakültesi’ne geçiyor. sebebini ise; “istanbul hukuk, beynelmilel (uluslararası) diye geldik. ankara hukuk mektebi yüksekokul gibiydi. istanbul’dan mezun olmak çok ayrı bir şeydi.” diye açıklıyor.
demirel, 1951 yılında 4. sınıfa geçtiği sırada kanun değişikliğiyle askerliğin uza***** 1,5 yıl olacağını duyuyor. babasının telkinleri sonucu okulu bırakarak askere gidiyor. döndükten sonra her yıl harç ödeyip kayıt yaptırıyor; ama bir türlü diplomaya ulaşamıyor. 1980’de çalıştığı bankadan emekli olduktan sonra tekrar üniversite sıralarına dönüyor. diğer öğrenciler gibi derslere devam etmeye başlıyor. ancak besan demirel, değişen dersler ve yönetmelikler gerekçe gösterilerek tekrar ikinci sınıfa döndürülüyor. sınav sisteminin zaman içinde sürekli değişmesinden yakınan demirel, “yönetmeliklerin yenilenmesi bizim aleyhimize oldu. eskiden belli puanı alırsak bazı derslerden muaf oluyorduk. bu sistem kaldırıldığı zaman hâlâ öğrenci olduğum için o dersleri almak zorunda kaldım.” diyor.
profesörü mahkemeye verdi
eski sınıf arkadaşları olan profesörlerin de desteğiyle üniversiteye dönen demirel, idare hukuku dersiyle uzun süre uğraştığını şöyle anlatıyor: “idare hukuku profesörü lütfü duran’ı mahkemeye verdim. sınavlara çalışıyordum, giriyordum, bir türlü geçirmiyordu. bu şekilde beş sene mücadelemiz oldu. davayı kazanıp, mahkeme kararıyla başka bir hocanın imtihanına girerek dersi geçtim.”
ayrıca, üniversite demirel’e dava sonucu 50 milyon lira para cezası ödemek zorunda kalıyor. ikinci sınıftaki dersi verdikten sonra üçüncü sınıfı sorunsuz geçen demirel, dördüncü sınıfa geldiğinde icra hukuku ve medeni usul hukuku dersleriyle başı belaya giriyor. burada da yönetmeliklerin kurbanı olan demirel, müfredattan çıkarılıp eklenen dersler yüzünden büyük kayıp yaşıyor. “benim de suçum oldu, ama bunlar hep talimatnamelerin değişmesi sonucu.” eleştirisinde bulunan besan bey’in, icra hukuku dersinden kalması da hayli ilginç: “16 haziran 1958 benim evlenme günümdü. bana o gün için icra hukuku imtihanı koymuşlar. bir tarafta evlilik bir tarafta imtihan. öğrenci işlerine gittim, ‘bakın bugün evleneceğim. bugüne imtihan koymuşsunuz.’ dedim. değiştirmediler. senelerce icra imtihanına giremedim.”
kaydını dondurup hocanın emekli olmasını bekledi
profesör saim üstündağ’a kızan demirel, okul kaydını tekrar ankara hukuk fakültesi’ne aldırmak istiyor; ancak başaramıyor. bunun üzerine profesör üstündağ’ın emekli olmasını beklemek için okul kaydını donduruyor. 2004’te okula dönen demirel, ‘şimdi gençlerin eline kaldık, bakalım mezun edecekler mi?’ sorusunu yöneltiyor.
atatürk’ün istanbul hukuk fakültesi’ne getirdiği yabancı hukuk hocalarından, mustafa reşit belgesay, sıddık sami onar, orhan aldıkaçtı, sulhi dönmezer, ilhan postacıoğlu gibi birçok hukuk duayenlerinden ders alan demirel, 60 yıldır ödediği harçlarla güzel bir ev alınabileceğini belirtiyor. ‘hata hep hocalarda değil, yeterli özeni göstermedik.’ özeleştirisini yapan demirel şöyle konuşuyor: “şimdi belki emekli yargıtay üyesiydim, belki de 12 yıllık emekli profesör. şimdi söylemek gibi olmasın, profesör olan arkadaşlarım kadar iyiydi derslerim. mesela fakültenin öğretim üyesi rahmetli prof. dr. aytekin atay sınıf arkadaşımdı. askere gittiğime değil, ankara’dan geldiğime pişmanım.”
üniversitenin 60 yıllık öğrencisi olduğu için kendisine plaket verilmesi gerektiğini esprili bir dille anlatan, besan demirel, 80 yaşında olmasına rağmen diğer öğrencilerden geri kalmıyor; okulun sosyal etkinliklerine, öğrenci kamplarına bile katılıyor. eylül ayında icra hukuku sınavına girip mezun olmayı ümit ederken, avukatlık stajını dersin hocası doç dr. abdurrahim karslı’nın yanında yapacak.
‘merhuma hakkımı helal etmiyorum’
besan demirel, yıllarca kendisini sınıfta bırakan hocalardan da ilginç bir şekilde intikam almış. 5 yıl mücadele ettiği idare hukuku profesörü lütfü duran’ın cenazesine giden demirel, imamın ‘merhuma hakkınızı helal ediyor musunuz?’ sorusuna cemaat içinden ‘etmiyorum.’ diye cevap vermiş. lütfü hocanın kendisiyle çok uğraştığını dile getiren demirel yeni hedefini seçmiş: “şimdi icra hukuku hocası saim hoca’nın da cenazesine gidip, ‘hakkımı helal etmiyorum.’ diyeceğim.”

Mavi forum

Dikenli kadın

bir gece geç saatlerde arkadaşlarla mahallede sohbet ederken arkadaşın biri bize bu mahallede bir kadın var ve bu kadın geceleri elektirik gittiğinde ortaya çıkan bir kadının olduğunu ve bu kadının kollarının büyük dikenlerle kaplı,saçlarının havaya kalkık ve korkunç dişli birisi olduğunu söylerken elektirikler gitti o sırada uzaktan bize doğru yaklaşan bir şey gördük bize doğru yaklaştığında o anlatılan kadın olduğunu anladık ben koşmaya başladım durduğumda ise o mahalleye uzak bi yerde olduğumu fark ettim bu işe ben bile şaştım ama çok korkmuştum.

Mavi forum

Dayanamayacaklar bakmasın !

Yorumsuz....




Mavi forum

Yaz günü sineklerden bıkan.. İlgilensin.

Arkadaşlar elinizde sineklik. Bakalım kaçını öldürebileceksiniz

<<< http://www.maxipes.com/swf/?id=77 >>>

Mavi forum

öldükten sonra geri dönmüştü (mutlaka okuyun)

arkadaşlar bundan 3-4 yıl önce Elazığda gerçekleşen bir olayı size anlatacam.Bir bayan ölüyor normal olarak gömülüyor.Buraya kadar herşey normal tabi.ölen kadının oğlu 15 gün boyunca annesini rüyasında görüyor ve kadın diyor ki 'oğlum gel beni çıkar mezardan'sonunda oğlu bir kaç kişiyle beraber gidip mezarı açıyor.gerçektende annesi canlanmış.Ama kadının her yeri yanık içinde. dili uzamış ağzına sığmıyor ve kulakları uzamış yüzü falan garipleşmiş.Kadını Elazığ Araştırma hastanesine kaldırıyorlar.Kadının dediği tek şey şu 'beni fazla konuşturmayın sizler ibret alasınız diye beni tekrar gönderdiler.40 gün sonra tekrar ölecem' ve gerçekten 40 gün sonra tekrar ölüyor.Bu kadını Elazığda bir çok insan gidip gördü.

Mavi forum