6 Haziran 2007 Çarşamba

Aklınızda olsun Kavga ederken sakın denemeyin...

http://zvadmins.zattevrienden.be/filmkes/russ.wmv


Kesinlikle bir insanın bir diğerine şiddet uygulamasını onaylamıyorum ama genede kavga etmek zorunda kalırsanız sakın böyle bir şey denemeyin...

Mavi forum

Tren Kadına Çarpıyor...( Kalbi olan Bakmasın )

http://www.metacafe.com/watch/33300/train_spotting/

Kadın Salaklığının bedelini bakın hayatıyla nasıl ödüyor

Mavi forum

Bİr Bİlİm Adaminin Allah'in WarliĞina İnandiran Bazi Sebepler...

1)Hiç değişmeyen ve matamatiksel kanunla ispat edebiliriz ki ewrenimizin planını yapan we onu bu plana göre meydana getiren büyük bi kurucu zeka wardır.
2)Yüryüzündeki hayat için o kadar ölçülü we kesin şartlara ihtiyaş wardır ki bütün bu şartları sırf tesadüf eseri olarak tam gerektiği gibi olmalarına ihtimal yoktur.
3)Dünya ekseni etrafında saatte 1000 mil yapar.Eğer böle olmayıp da saatte 100 mil yapacak kadar dönseydi gündüz we gece şimdi olduğundan daha uzun olurdu.Böle olnuca da her uzun gün bitki adına ne warsa hepsini yakıp kavuracak uzun gecelerde de geri kalanını dondurup yok edicekti.
4)Ay da dünyaya şimdiki uzaklıkta olcağına mesela sadece 50 bin mil ötede olsaydı yeryüzündeki gel-git olayları öle korkunç olurdu ki bütün kıtalar günde iki defa sular altında kalırdı.Dağlar bile kısa bir zamanda aşına aşına ortadan silinirdi...

kankalar bilimsel olarak kanıtlanmışşşş...

Mavi forum

Bu Nasıl Bi Kedi



Mavi forum

1943 yılında yapıldığı iddia edilen Philadelphia Deneyi...

"Yok Oldu" ve 640 km uzakta ortaya çıktı;

1943 yılında yapıldığı iddia edilen Philadelphia Deneyi´ni anlatan bu yazı sekiz yıllık bir çalışmanın özetidir. Deney ile ilgili medyatik ciddi araştırmalar, 1980´de Philadelphia Deneyi´ni perdeye getiren filme izin verildikten sonra başladı. Daha öncelerde, kamuoyuna göre olay sadece saçma bir söylentiydi. Charles Berlitz ve William Moore´un ortak yazdıkları kitap dahi Daniken uçukluğunun yarattığı dalgaların içinde kaybolmuş ve yeterince ilgi görmeyerek, bir fantazi olarak kabul görmüştü. Ama Deney ile ilgili kuşkular hala sürmektedir, nedeni anlamsız olan bir söylenti dahi olsa aşağıda okuyacağınız olaylar dizisi, şaşırtıcı, düşündürücü ve gerçekçidir.

Bugün için Philadelphia Deneyi daha etkin ve düşündürücü bir iddiadır, olayda adı geçen bir avuç insandan geriye hemen kimse kalmadığı için kesin doğrulanma için ABD gizli arşivlerinin açıklanması gerekmektedir. Fakat, film için devlet tarafından zor izin verilmesi kuşku uyandırmakta ve dikkatleri yoğunlaştırmaktadır. Yaşamını Philadelphia Deneyi´ni araştırmaya adayan ve bir de "A-Z´ye Philadelphia Deneyi" adlı kitabı yazan Alfred Bielek bize tüm olanları anlatırken, neredeyse delirme noktasına geldiğini söylüyordu;"Tanıkların sayısı azdı ama bilgi çok fazlaydı. Sanki bir süper marketteki tezgahlardan istediğim malı seçiyordum. Neyin ne kadar gerekli ve doğru olduğunu seçmek hiç kolay değildi. Oysa John Lennon´un dediği gibi ben sadece "birazcık gerçek" istiyordum. Uyduruk bilimsel tanımlamalardan, psiko-ruhsal iddialardan, uzaylılardan uzak kalmanın savaşını verdim. Tüm titizliğime rağmen yine de, kitap yayınlandıktan sonra tepki aldım ve gördüm ki kitapta adı geçen bazı kişiler ve olaylardah hoşlanmayanlar vardı. Oysa ben bu güncel miti biraz da süslemek istemiştim. UFO´lardan ve Bermuda Üçgeni´ninden okuyucuyu biraz heyecanlandırmak amacıyla desen olarak söz ettim. Ama uzaylılar insan etini tavuk eti kadar lezzetli buluyorlar, tarzında bir uçukluğa asla kalkışmadım."

"Evrensel Zaman Saati"

Deneyin resmi ve bilimsel adı "Project Rainbow-Gökkuşağı Projesi" idi. Gökkuşağı Projesi, iddialara göre II. Dünya Savaşı sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin başından geçti. Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü´ydü amaç ise gemiyi düşmanın fark etmemesi görünmez yapmaktı. Projeye göre, orjinal fikir düşman radarları hiç fark etmeden gemi istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı. Bilimsel tanımın adı; optikal görünmezlikti; özel bir sistemle veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü manyetik bir alan gemiyi saracak, ışınları veya radar dalgalarını büker ya da kırarken gemi görünmez olacaktı. Düşüncesi dahi bir mucizeye benziyordu ve iddialara göre de Gökkuşağı Projesi başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştu. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyetik alan görevini yapmıştı. Fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil, bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti yani daha pop bir deyimle "ışınlanma" yapılmalıydı. Philadelphia Deneyi´nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein´ın "Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı" vardır. Kuram, deneyciler tarafından elektronik kamuflaj olarak tasarlandı. Einstein, kuramını 1925-27 arasında Almanya´da bir Prusya bilim dergisinde yayınladı ama kuramını denemiş ve hatta tam anlamıyla geliştirmiş değildi. O dönemdeki amaç, çok güçlü bir elektromanyetik alanın sağlanarak gemilerin görünmez olmaları ve bu sayede top mermilerinden ve denizaltıların atacakları torpidolardan korunmasıydı. Hatta daha sonra, görünmezlik alanının bir benzerinin denizde değil, havada oluşturularak önemli üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü. Deneyin temel çalışmaları, "Project Rainbow" adıyla 1930´ların başında Chicago Üniversitesi´nde başlatılmıştı, 1931´de Princeton Üniversitesi´ne taşındı. Einstein, Dr. John von Neumann ve Dr. Nikola Tesla zaman zaman bu projede yer aldılar. Burada Dr. Alfred Bielek´in çalışmaları ve anıları çok önemlidir; Bielek, her 10 yılda bir 12 Ağustos´da manyetik enerji alanının yine oluştuğunu öne sürüyordu. Yani 1943´den sonra 1963 ve 1983´de bu olay olmuştu, olayın nedeni Senkronizasyon´du. Enerji alanları yine toplanıyor, dalgalanarak ortaya çıkıyordu, ama bu alanlar karmaşık ve şaşkındı. Bilgisayarın babası olan Neumann, 1986´da ölen Bielek´in anılarında yazdığına göre olayı doğrulamıştı ve ifadesi teyp bantlarında vardı. Neumann doğa yasalarının tam öğrenilmemesinin çok tehlikeli olabileceğini de söylüyor ve korkuyordu. Oluşturulan dev enerji, doğru açıda senkronize edilirken birden kontroldan çıkmış ve "yönsüz dalgalar"a dönüşünce alışılmadık etkiler başlamıştı. Senkronize olamayan dalgalar zamanı büküyor ve etkiliyordu. Bir diğer ilginç yaklaşım, Wisconsin Üniversitesi Matematik Profesörü olan Henry Levenson´dan gelmişti; Levenson, zamanın merkezi bir alanın çevresinde yoğunlaştığını ve bir "Zaman Saati" oluşturarak, tüm varoluşun gerçekleştiği ve gerçekleşeceği şifrelerle çalıştığını söylüyor ve ekliyordu; "Şifrelerin içinde yaşayan herşey vardır, dünyadaki tüm maddesel varoluş dünya saatine veya zamanına göredir; dünya, Güneş Saati´ne göre, GüneşÂ´de galaktik saate göre ayarlıdır. Eğer, zaman kilidi bir yüksek ve güçlü bir enerji alanıyla bozulursa, ortaya çeşitli türlerde zaman ve mekan dengesizlikleri çıkacaktır. Ta ki, zaman kendini yeniden düzeltip, dengesini bulana kadar..."

Bir bilim adamının esrarengiz ölümü;

Biz yine Philadelphia Deneyi´ne daha da doğrusu Philadelphia´ya dönelim. Olayın yaşandığı dönemdeyiz; Öykü 1943 yılı Haziran ayında başladı, geminin adı USS Eldridge´di, DE 173 bir koruma destroyeri olarak sınıflandırılmıştı. Bir tanığa göre, 75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine dört manyetik ışın yayılacaktı. Üç RF vericisi (Her biri iki megawat CW gücündeydi ve onlarda güverteye monte edilmişti.), 3000 adet 6L6 güç arttırıcı tüp, iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel senkronizasyon ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ve ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı. USS Eldridge adlı destroyer, Philadelphia Deniz Üssü´nün önünde biraz açıkta demirsiz duruyordu, gözlem gemisi olarak da SS Andrew Furuseth adlı bir şilep seçilmişti. İşte iddialara göre Philadelphia Deneyi efsanesinin başlangıcına neden olan insan bu geminin personelinden olan bir gemicidir. Bu adam,, Carl M. Allen imzasıyla, 1950 yılında Dr. Morris K. Jessup´a garip mektuplar yazdı ama zarfın üzerindeki isim Carlos Miguel Allende´ydi. Mektuptaki anlatıma göre Allende veya Allen, olayı baştan sona izlemiş gibiydi, Jessup adres olarak verilen posta kutusuna mektup yazarak ayrıntı istedi ve bir mektup daha geldi; bu Allen, anlattıklarını kanıtlamak için hipnoz, sodyum pentatol (bilinci uyuşturarak iradeyi kıran doğruyu söyleten bir ilaç) ve teyp kaydı istiyor, olayın etkin bir biçimde acıklanması halinde insanların böyle bir nakil sistemiyle yıldızlara dahi gidebileceğini yazıyordu. Jessup ise, adamın tanıklık iddialarından en azından bir tanesinin doğru olabileceğini düşünüyordu. Aslında Jessup, matematikçi ve gökbilimciydi. astro-fizik alanındaki çalışmaları nedeniyle "Felsefe Doktoru" ünvanı almıştı, İnkalar ve Mayalar´la ilgili çalışmalar yaptı, Bermuda Üçgeni ve UFO konularında tezler yayınladı. İkinci mektuptan sonra Jessup, Deniz Kuvvetleri´nden bir davet aldı. Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosu´na gittiğinde eline bir kitap verildi ve kitap kendi yazdığı kitaptı, bir yıl önce Büro´ya postayla yollanmıştı. Jessup, hatırlıyordu; "The Case for the UFO" adlı kitap taslağını Deniz Kuvvetleri´nden Amiral N. Furth´a yollamıştı ama Amiral haberi olmadığını söylüyordu. Kitabın sayfalarına üç değişik yazıyla yazılmış notlar alınmıştı, Dr. Jessup yazılardan birisinin Allen´in yazısının aynısı olduğunu farketti. Notlar sanki dünyadışı birisinin gözlemi olarak yazılmış gibiydi, binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu, sonunda ise güç alanlarından, bir cismin nasıl kaybolup, yine nasıl ortaya çıkarılabileceği ve de 1943´de Philadelphia´da yapılan deneyden söz ediliyordu. Normalde, saçma olarak tanımlanması gereken bu kitap, nedense ABD Hükümeti tarafından Pentagon´da üst düzey belli yetkililere özel olarak dağıtıldı. Carlos Miguel Allende veya Carl Meredith Allen yani Dr. Jessup´a mektup yazıp, deneyi anlatan adam kimdi? Neden mektubu yazdıktan sonra kayboldu ve öyküsünü neden basına yollamadı? ABD Hükümeti, Jessup´un üzerinde notlar bulunan kitabıyla neden ilgilenmişti? 1959 Nisan´ında Jessup, arkadaşı Dr. Mason Valentine´i arayarak Deney ile ilgili kesin sonuçlara ulaştığını anlatarak ertesi gün buluşmalarını istedi, 20 Nisan akşamı yemekte buluşacaklardı ama bu yemek gerçekleşemedi. O gece, Miami´de, Hammock Parkı´nda Dr. Morris K. Jessup, arabasında ölü bulundu, polis raporlarına göre arabasında eksoz gazıyla intihar etmişti ve söz konusu notlar ortada yoktu. Arkadaşları Jessup´un asla intihar edecek biri olmadığını söylediler, Valentine ise Jessup´un hastaneye götürüldüğünde hala sağ olduğunu öğrendiğini iddia etti fakat bunlardan bir sonuç çıkmadı ve olay kapandı. Acaba öyle miydi? Jessup´un Philadelphia Deneyi ile ilgili çalışmalarına ne olmuştu? Bu çalışmalar kimleri, neden rahatsız etmişti? Gizem hala çözülmüş değil.

Korkunç olay başlıyor...

Tanığa göre, deney 22 Haziran 1943´da sabah 09:00´da jeneratörlere güç verilerek başlatıldı. Manyetik alan oluşuyordu; sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başladı ve USS Eldridge kayboluyordu; tanık şöyle devam ediyor; "Biran sadece geminin çıpasını görebildim, sonra o da kayboldu, artık sis de yoktu ve bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku ve heyacan içinde soluklarını tutarak inanılmaz başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı sadece radardan değil gözlerimizin önünden de yok olmuştu. Herşey planlandığı gibi gelişiyordu, 15 dakika sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce birşey olmadı, ardından yeşil sis yine ortaya çıktı ve USS Eldridge görünmeye ya da geri dönmeye başladı ama nereden geliyordu? Sis azalırken, birşeylerin yanlış gittiğini hissettik. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkarak kustuklarını gördük, diğerleri güvertede şaşkın şaşkın bilinçsizce dolaşıyorlardı. Yetkili ekipler gemiye girerek tüm mürettabatı kısa bir zaman içersinde uzaklaştırdılar ve yerlerini hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Birkaç gün sonra, yeni bir deneye karar verildi, gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943´de deney yine aynı gemide yapıldı. Jeneratörler çalıştıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve kıçı görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Birkaç dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yokoldu artık gemi tamamen yoktu. Birkaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk´da ortaya çıktı. Ama göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia´da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları yokoldu ve bir daha geri dönmediler ama en korkuncu beş denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Bu feci bir olaydı, birisi kurtuldu ama bir daha asla eski haline dönemedi. Aklını tamamiyle yitirmişti ama yapacak birşey yoktu. Bazılarının pşisik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birinin yüzüne veya eline dokunmasıyla görünür hale geliyorlardı yani dokunmanın giysilerin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu durum saatlerce, günlerce sürebiliyordu hatta bir tayfanın donması altı ay sürdükten sonra kurtarılabildi. Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup, çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi? Sorunun cevabı hala yok ama Philadelphia Deneyi hayatımda yaşadığım en korkunç, en inanılmaz olaydı; bildiklerim bu kadar, uzmanların ne düşündüklerini bilecek konumda değildim."

Holografik balonlar;

Gemi nasıl Norfolk´a gitti? Neden yine Philadelphia´da bir yere gitmedi? Levenson´un "Zaman Kilitleri" mi neden olmuştu? Biz bir zaman dizisi içinde yaşıyoruz, her hareketimizde bir an geçiyor ve zamanı olmadan süregelen uzayla çevriliyiz. Uzay-zaman içinde bir yerde, bir an için varolduğumuzda, oluşan zaman karesi yani o anın resmi, lokal uzay/mekan koşulları gereğince yakalanır ve dünyadan çıkarak güneş sistemine yayılır ama uzaya gitmez ve güneş sisteminin çevresinde yörüngeye girer. Bu "ışınlanma" gibidir yani her hareketimizin bir resmi çekilip, uzaydaki albümde yerini almıştır. Bu sonsuz zaman resimleri veya dilimleri YaradılışÂ´dan beri vardır. Yani dünya zamanı içinde değil de, uzay zamanı içinde geri dönüp tüm resimleri görebiliriz. Bu oluşumun diğer koşulu bugünün emilme özelliğidir, içinde bulunduğumuz an bir bir balon gibi şişerek holografik bir görüntü oluşturur; bu tek bir anlık resimlerin biriktiği bir alandır ve özel bir uzay alanındadır. Yani o alanda bu an ve geçmişteki tüm anlar vardır; İşte USS Eldridge´in Norfolk´da ortaya çıkmasının nedeni geçmişinde orada bulunmasıdır; çarpılan uzay-zaman alanında geminin geçmişte orada bulunduğu anın resmi ortaya çıkmış ve gemi görülmüştür. Yani o anda hem Philadelphia´da, hem de Norfolk´tadır. Eğer zaman alanını yeterince bozabilirsek, madde bir an için geçmişte bulunduğu bir yerde gözükebilir, dünya-zamanda değil, uzay-zamanda yer değiştirmiştir çünkü daha önce oradaydı. Eğer olay sırasında ve transer tamamlanmadan önce birisi enerjiyi durdursaydı, madde parçacıkları ışınlanarak emilecek kaynağına doğru yani geriye vakumlanarak bu andaki orjinal yerine dönecekti. İki balon düşünün; Birisinin içinde Philadelphia´da USS Eldridge bulunsun; öteki balon ise Norfolk´da ama içi boş; bu boş balonda madde olmayan holografik görüntü beliriyor ve bu görüntü geçmişte bir yerde olan uzaysal imaj. Geçmişteki her zaman resmi bir holografik imaj balonu olarak vardır, bunu bir çizgi filmin veya bir animasyonun kareleri olarak da düşünebilirsiniz. Ve bu resim dizisi her varolan şey için oluşmaktadır; Şimdi dikkat edin; eğer biz Philadelphia´da bulunan USS Eldridge´in kendisinin bulunduğu dolu balonu sıkıştırırsak, Norfolk´daki boş balona giden maddi bir bağlantı koridoru ya da madde tüpü oluştururuz. Yani imaj gemiye doğru... Bu noktada, kaynağın dörtte biri boş, hedefin dörtte üçü doludur, işte tam bu anda birisi balonu sıkıştırmayı durdurursa ne olur? Işınlanmış madde dalgalar halinde geri dönerek orjinal uzaysal alanına geri döner yine vakum yaparak balonunu doldurur. Basınç yani sıkıştırma enerjisi"Yüksek şiddette titreşen manyetik alanlar" transferden önce serbest kalmıştır. Sonuç dalgaları dev bozucu veya distortional etkiler yaratarak kütleyi alanında hacimsiz bırakırlar. Canlı organizmaların kayıt alanındaki etkileri kağıt gibi incedir, dalga yerini alırken tüm dalgaların kaydı sırasında kurbanlar hayalet kayıtlara dönüşürler. Bu bio-plazmik alanın bozulması ciddi fiziksel sorunlara yol açabilir; bu olasılık öldürücü ve şaşırtıcıdır ama yapacak bir şey olamaz, bilgisayarda kelime işlem programıyla resim yapamazsınız. Eğer amaç görünmezlikse, çeşitli tanım ve yorumlar getirebilir. Ama niçin gemi suya batmamış veya karada bir kentin ortasında belirmemiştir sorusunun cevabı yukardadır, zira geçmişin resimlerinde bunlar yoktur. Ve negatif sonuçlara göründüğü kadar bakılırsa, deneyde yanlış giden birşeylar vardır. Ama bunlar nedir?

"Philadelphia Deneyi olasıdır."

Philadelphia Deneyi bu bilimsel anlatımlardan sonra bugün 1943´de olduğundan çok daha fazla güncel. Yeni kaynaklardan yeni ayrıntılar öğrenilmekte, bir diğer iddiaya göre projede görev alanların beyni yıkanarak, gördüklerini unutmaları sağlanmıştı ama yıllar sonra anılar geri gelmeye başladığı için yaşayan tanıklar konuşmaya başladılar. Bielek bu yeni iddialardan kitabında söz ediyor. Hikayeyi dinledikten sonra hemen akla gelen bazı önemli sorular var;

* Philadelphia Deneyi, 1943 yılında gerçekten USS Eldridge adlı bir destroyerde veya bir başka gemide mi yapıldı? Bu gemiye ne oldu?

* Gerçekten göz açıp kapayınca kadar koca bir destroyer 6000 km uzağa gidip geldi mi?

* Her iki deneyde yer alan mürettebata ne oldu? Şimdi neredeler ve 54 yıl sonra hala yaşayanlar var mı?

* İçlerinden hiçbirisi ortaya çıkıp, olayı neden anlatmadı?

* Nasıl oldu da ABD Deniz Kuvvetleri, böylesine önemli bir bilimsel adımı, 50 yıl saklayabildi?

* Böylesine korkunç bir sonuca ulaşan bu teknoloji nasıl birşeydir?

* Einstein´ın "Birleşik Alan Kuramı" gerçek miydi?

* Peki bu kuram geliştirilip, tamamlanmış mıydı?

* Bugün Philadelphia Deneyi ile ilgili dosyalar hangi kapalı kapının ardında saklanıyor?

Daha pek çok soru sorabiliriz ama cevaplar bulunamıyor, Bielek yukardaki soruların bazılarına cevap aradı ama o da yeterince tatmin edemiyor. UFO´larla Philadelphia Deneyi arasında ne gibi bir ilişki olabilirdi? Dr. Rinehart kimdi? Bu isim Türkiye´de de "Yok Oldu" adıyla yayınlanan "Thin Air" adlı Philadelphia Deneyi ilgili kitapta duyuldu, kitabı George E. Simpson ve Neil R. Burger yazmışlardı. Alfred Bielek and Preston Nichols´a göre, Dr. Rinehart, Bill Moore adlı bir bilim adamının takma adıydı. Moore, deneyin ilk aşamalarının bilimsel hesaplarını yapmış ve hatta deneyde bizzat görev almıştı, ışığın bükülmesi alanında uzmandı. Peki ama kimdi ve neredeydi? Jessup´un arkadaşı Dr. Valentine, Charles Berlitz´le yaptığı röpörtajda şöyle diyordu; "Bence Philadelphia Deneyi bilinen va alışılmış yollarla açıklanamaz. Bazı bilim adamları atomun temel yapısının, madde parçacıklarından değil, elektromanyetik alanlardan oluştuğu görüşündeler. Bu çok karmaşık enerji alanlarının birbirlerini etkilemesi olayıdır. Eğer böyle bir evrenin içinde maddenin katlı fazları bulunmasaydı, şaşılırdı. Bu fazların birisinden birisine geçilmesi bir yaşamdan ötekine geçmeye benzer. Boyutlar arası değişmedir yani dünyalar içinde dünyalar olabilir. Manyetik alanların karıştırıcı olarak değişimler yaratabileceğinden kuşkulanılıyordu. Maksatlı olarak, olağandışı manyetik koşullar yaratılması hem fiziksel, hem de yaşamsal olarak maddenin fazını değiştirebilir. Bu durumda da, bağımsız bir varlık olmayan ama içinde bulunduğumuz yaşama benzer belirli bir madde/zaman/enerji boyutunun bir parçası olan zaman faktörünü de çarpıklaştırır. Kısacası Deney, olasıdır." Berlitz´e göre Philadelphia Deneyi´nin yapılıp yapılmadığı belli değildir ve şu an için kanıtlanamaz ama kavram olarak geçerlidir çünkü Einstein´ın "Birleşik Alan" kuramı tarafından desteklenmektedir. Eğer Deney yapıldıysa, söylentilerin ardındaki gerçek tanıklar susmaktadırlar ve belki de "Yok Oldu" kitabında anlatıldığı gibi çıldıran ve inanılmaz değişimler gösteren mürettebatın çoğu ölmüş veya gizli bir yerde ölümü beklemektedirler. Ve belki de bir gün, üzerinde "Çok Gizli" yazılı bir dosyanın açılma zamanı gelecek karanlıklar aydınlanacaktır.

Kaynaklar:

Bearden, T. E. Toward "A New Electromagnetics Part 4: Vectors and Mechanisms Clarified" Tesla Book Company. 1983

Cho, C.W. "Tetrahedral Physics" Tokyo, Japan: 449 Izumi, Komae City. 1971

Couhat, Jean Labayle. "Combat Fleets of the World"1982/83:Their Ships, Aircraft, and Armament. Maryland, Annapolis: Naval Institute Press. 1982. ISBN 0-87021-125-0

Hartree, D.R. "The Propagation of Electromagnetic Waves in a Refracting Medium in a Magnetic Field" Proc. Camb., Phil. 1931

King, Moray B. "Tapping the Zero-Point Energy" Provo, UT: Paraclete Publishing. 1989. ISBN 0962335606

Kramer, D. "Exact Solutions of EinsteinÃ*s Field Equations" Edited by E. Schmutzer

Herbert, Nick. "Faster Than Light: Superluminal Loopholes In Physics" Penguin Books. 1988. ISBN 0-452-26317-4

Addison Wesley "Physical Phenomena at High Magnetic Fields" Proceedings; , 1992. ISBN 0-201-57869-7.

Seike, S. "The Principles of Ultrarelativity" Tokyo, Japan: G-research Laboratory. 1971

William (Bill) L. Moore, Charles Frambach Berlitz "The Philadelphia Experiment" Published by Fawcett Crest, c1979 (Grosset & Dunlap Inc.) (ISBN 0-449-20526-6)

Gaddis Vincent H. "Invisible Horizons: True Mysteries of the Sea", Chilton Books, c1965 (LCCN 65014893)

Vallee Jacques "Revelations" Alien Contact and Human Deceptions" Published by Ballantine Books, c1991 (ISBN 0-345-37566-1 LCCN 91-858)

Mavi forum

Gelde buna ekmek de.. Japonlar yapmış uyariim..

Yemede yanında yat dedikleri bu olsa gerek



.
...........................
.

.
...........................
.

.
...........................


.
............................

Mavi forum

Şeytan Mirasını almaya hala gelmedi...

Mirasını almaya hala gelmedi...
İspanya´da, Sevilla yakınlarında Carmona´da, kentin banliyösü sayılabilecek bir yerdeyiz, ıssız ve sessiz bir sokak burası, tam karşımızda mükemmel bir bahçe içinde iki katlı zarif bir villa duruyor, yaklaşıyoruz, bahçe kapısında bir tabela var;"Dikkat; şeytanın malıdır " İçerde bir uşakla, bir de bekçi yaşıyor soruyor ve öğreniyoruz ki, görevleri villaya iyi bakmak ve yabancıların gelmesini engellemek. İkisinden biri öldüğünde veya ikisi de öldüğünde hemen yerlerine yenileri görevlendirilecek. Her tür gerekli masraf bu amaçla kurulmuş bir vakıf tarafından karşılanmakta. Bekçinin anlattığına göre villa çok zengin biri tarafından şeytana miras olarak bırakılmış, ta ki bizzat kendisi gelip alıncaya kadar. Vasiyetin bir de koşulu var; gelip evi almak isteyenin gerçekten şeytan olup olmadığının anlaşılması için kaymakamın önünde dumanlar içinde yokolması gerekiyor. Arada bir şeytan olduğunu iddia ederek, evi almak isteyenler çıkmış fakat hiçbirisi kaymakamın önünde gerekli koşulu yerine getirememişler yani dumanlar içinde yok olamamışlar. Kısacası şeytan henüz gelip mirasını istemiş değil, acaba bir gün gelir mi? Hala bekleniyor. Ama bir de olayın perde arkasına bakalım; vasiyeti bırakan zengin ispanyolun adı Jose Huttanson, villayı ve vakıf için gereken parayı şeytana vakfettikten sonra, korkmuş olacak ki, bitmez tükenmez servetinin kalan kısmını kentin kilisesine bağışlamış ve arada bir ruhuna dua edilmesini istemiş. Zengin Jose´nin bunu neden yaptığını kimse bilmiyor, acaba ölüm korkusumuydu? Villa ve vakıf ile şeytanı, kiliseye bıraktığı kalan para ile de Tanrıyı mı garantiye almak istedi? Böylece iki taraf ta ondan memnun kalacaktı, sonucu bilmiyoruz ve merak ediyoruz acaba Jose´nin ruhunun şeytanla ve tanrıyla arası nasıl gidiyor?

Mavi forum

Vatanını seven biriydi O

Kankalar konuyu tarih bölümüne açmayı düşündüm ama vahdettin durumu biraz enteresan olduğu için affınıza sığınarak buraya açmayı düşündüm



Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'in 'vatan haini' olmadığını söylemesi ile başlayan tartışmalar devam ediyor. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Ancak ağırlıklı görüş Vahdettin'in kesinlikle vatan haini olmadığı yönünde...


Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin hakkında söyledikleri bir anda gündemi değiştirdi. CHP ve DSP eski lideri Ecevit'in görüşleri şaşkınlık meydana getirdi. Ecevit'in Vahdettin'in vatan haini olmadığını söylemesi, resmi tarih tartışmalarını da yeniden canlandırdı. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Vahdettin hakkında resmi tarihi ve Nutuk'u dayanak alanlara göre durum tartışılmayacak kadar açıktır; "Vahdettin şahsi çıkarları için düşmanla işbirliği yaptı, Milli Mücadele'ye savaş açtı, haindir." Vahdettin Olayı'na çeşitli boyutlardan bakmayı tercih eden orta yolcu tarihçi ve aydınlara göre Vahdettin hatalı bir siyaset izlemekle birlikte vatan haini değildir. Prof. Dr. Murat Belge de fikirleri yüzünden Vahdettin'i vatan haini ilan etmenin yanlış olduğunu söyler.

[IMG]Hainlikle suçlamak haksızlık[/IMG]

Prof. Mete Tuncay Vahdettin'in siyasi anlamda yanlış işler yapmış olabileceğini, ancak hainlikle suçlamanın da haksızlık olduğu görüşündedir. Tunçay, "Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin'in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, cumhuriyetin kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız" derken, Prof. Mim Kemal Öke'ye göre Vahdettin ne haindir ne de Milli Mücadele'yi başlatan gizli kahramandır.

Vahdettin'in Saray'a yakın bazı çevrelerin baskı ve telkiniyle Atatürk'ü Anadolu'ya gönderdiğini belirten Öke, "Vahdettin Atatürk'ün ne yapacağını da biliyordu, buna rağmen bu projeye onay ve maddi destek verdi. Atatürk'ün idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur" diyordu. Prof. Dr. Şerafettin Turan ise Ecevit'in başlattığı tartışmaların fayda sağlamayacağını ifade ederek, "Şahbaba diye kitaplar da var, Vahdettin'i öven. Necip Fazıl da Vahdettin'e 'vatan kurtaran' diyor. Vahdettin için Kurtuluş Savaşı için '40 bin altın verdi' diyenler var. Belgeler ortada olduğu halde, 30 yıldır tartışılıyor. Vahdettin de, İngilizlerin kucağına atlayarak memleketi kurtarmak istemiş. Anlaşılan yöntemi farklıydı. Şimdi Türkiye'de Osmanlı'yı göklere çıkarma modası var. Bence Osmanlı'nın hatası, sevabı tarihe göçmüştür. Geçmişi överek orada yaşamaya olanak yok. Bu tartışma Ecevit'e bir şey getirmese bile memlekete zarar getirir. Ecevit bunu yazdığı anda beni karşısında bulur" demeyi tercih ediyordu.

"Vatan dostu olmasa bile konu tartışılmalı"

Star gazetesi yazarlarından Halit Kakınç da Sultan Vahdettin'e olumlu bakmadığını ifade etmekle birlikte resmi tarihin eleştirilmesine taraftardır. Bülent Ecevit'in sözleri üzerine başlayan tartışmalara dahil olan Kakınç, Necip Fazıl'ın yasaklı kitabından Vahdettin'le ilgili iddiaları alıntılayarak sıralar. Bu alıntılarda Vahdettin'in Atatürk'e Milli Mücadele'yi başlatması için para yardımı yaptığına ilişkindir.

Kakınç, "Son Osmanlı padişahı ile ilgili olarak Ecevit'in başlattığı tartışmanın bugüne uzanan temel kaynağı bu söz konusu kitap hâlâ yasak. İddiaları her ne olursa olsun, tüm yasaklara karşı bir insan olarak, bu kitaptan bazı pasajlar aktaracağım. Tartışmayı, bu aktarmaların ardından, somut veriler üzerine daha sağlıklı biçimde yürütürüz" diyordu. Kakınç bir başka yazısında da yine Necip Fazıl'ın kitabını kastederek, "Ben, son Osmanlı padişahı hakkındaki görüşlerimi yazdım. Vatan dostu olduğu görüşüne katılmıyorum. Fakat böyle bir kararı da yüz kızartıcı, utanç verici buluyorum. Gelin şu kararı kaldırın. İddiayı ilk kaynağından okuyalım. Katılalım veya katılmayalım, ama seviyeli bir biçimde tartışalım" diyordu.

İlk itiraz Necip Fazıl'dan gelmişti

Sultan Vahdettin olayı daha önceki dönemlerde de gündeme geldi, tartışıldı. Kuşkusuz böyle bir tartışmanın gündeme gelmesinde merhum Necip Fazıl Kısakürek'in büyük bir katkısı var. Resmi teze aykırı olarak bu konuda ilk kitap 1968'de Necip Fazıl tarafından yayınlandı. Necip Fazıl'ın büyük gürültü koparan kitabı ilk olarak 1968'de Bugün gazetesinde tefrika edildi, ardından Toker Yayınları tarafından, "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" adıyla neşredildi. Necip Fazıl kitabında resmi tarih tezine aykırı olarak Sultan Vahdettin'in Milli Mücadele'yi desteklediğini, Mustafa Kemal Paşa'ya bu konuda önderlik etmesi için yüklü miktarda para yardımı yaptığını öne sürdü. Necip Fazıl'ın Vahdettin'i aklayan kitabının başına bir sürü iş geldi, defalarca toplatıldı, dava açıldı, beraat etti. Kitap hala yasaklılar listesinde. Necip Fazıl'dan sonra Sultan Vahdettin hakkında neşredilen ikinci kitap Sultan Vahdettin'in yaverlerinden Tarık Mümtaz Göztepe'ye ait. Vahdettin lehindeki kitap 1978'de İki cilt olarak yayınlandı. Kitabı, "Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Mütareke Gayyasında" ve "Osmanoğulları'nın Son Padişahı Vahideddin Gurbet Cehenneminde" ismiyle Sebil Yayınları bastı. Göztepe'nin kitabı Vahdettin'in sürgün hayatını içerdiği için ilk önemli kitap. Ancak bu konudaki asıl belgesel çalışma Murat Bardakçı'nın Şahbaba'sı oldu.

ATATÜRK'Ü DESTEKLEMİŞTİ

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı tarihçi Prof. Ahmet Akgündüz de "Vahdettin hain miydi? tartışmalarına Zaman gazetesine verdiği bir görüşle katıldı. Akgündüz, 1922'den sonra Vahdettin hakkında söylenen hiçbir ithamı tarihsel kaynak olarak kabul etmediğini belirterek, "Siyasi demeçler belge olmaz. Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır. Vatanı için hayatını, sülalesini feda etmiştir" diyordu. Akgündüz, Vehbi Vakkasoğlu'nun da "Son Bozgun" adlı kitabında yer verdiği Fevzi Çakmak kaynaklı bir iddiaya atıfta bulunarak, "Anadolu'da kurtuluş hareketi başlatmak için Osmanlı Genelkurmayı Erenköy'de günler süren toplantı yapıyor. 'Kimi bu işle görevlendirelim' tartışması yapılıyor. Burada çıkan isimlerden biri Mustafa Kemal. Neticede karar Mustafa Kemal lehine veriliyor. Bunu 19 Mayıs'tan 3 ay önce söylüyorlar. Heyet Vahdettin'e giderek kararı iletiyor. Mustafa Kemal'in cumhuriyetçi olduğunu, saltanatı yıkıp kendisini devirebileceğini de söylüyorlar. Vahdettin ise 'Vatan ve millet tehlikede. Vatanım kurtulsun da kim neyi kurarsa kursun. Getirin Mustafa Kemal'i görüşmek istiyorum' karşılığını verir" diyordu


İç şavaş çıkmaması için vatanını terketti

Bülent Ecevit'in gündem yaratan sözlerinin ardından tartışmalara katılan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı da Vahdettin'in hain olarak nitelendirilmesinin yanlış olacağını belirtiyor. Ortaylı, "Son padişah İstanbul'a dahi hükmedemez ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Gene Kuva-yı Milliye'ye karşı örgütlenen birlikler ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır" diyor. Ortaylı o dönemde pekçok insanın Kuva-yı Milliye'ye İttihatçı girişimi olarak baktıklarını da ifade ederek, "Herkes Anadolu harekâtını İttihatçı biliyordu. Bir kavmin siyasi trajedisi bu kadar kolay bir şekilde çözümlenemez. Padişah artık mukadder yıkımı kabul etmiş ve bir iç savaştan kaçınmak için Türkiye'yi terketmiştir. Zaferi kutlamadığı görülüyor. Aksine bir gözlem ortaya çıkmadıkça, bu da bir hatadır" diyordu. Vahdettin ve Atatürk'ün karşı karşıya geldiklerini ifade eden Ortaylı sözlerini şöyle noktalıyor: "Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir."


İhanetle alakası yoktu

Prof. Reşat Kaynar "Vahdettin'in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin'in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk'ün Nutuk'ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin'in en büyük kusurunun Sevr'in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin'i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin'in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır" diyordu. Vahdettin hakkında yazılmış çok önemli belgesel bir biyografi olan "Şahbaba" kitabının yazarı Murat Bardakçı ise Vahdettin'in, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği içinde olduğunu kaydediyor,' iki tarafı birden idare edip zaman kazanma' çabasının ihanet olarak yorumlandığını belirtiyor. Bardakçı, Vahdettin'in hatıralarında, 'Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım' dediğini zikrederek, "Osmanlı tarihinin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alakası yoktur" diyordu.

Mavi forum

Seni bu otobüste bir yıl yaşamakla cezalandırıyorum!!!

Desem, ne dersiniz?? ben isterdim



Mavi forum

Önce kafa!

çok güzel yakalanmış



Mavi forum

"Uffff bu ne ya" dedirtecek şeyler! Bakmadan geçmeyin!

- - -

- - -

- - -

-
Anahtar kelimeler: kurbağa kobra yılanı dev balık boğa boynuz kalamar köpekbalığı ahtapot

Mavi forum

Alışılmadık mimarlık



Mavi forum

sular neden soldan sağa döner

Lavabonuzu veya küvetinizi su ile doldurun ve tıkacı aniden çekin. Su düz olarak delikten boşalmayacak, döne döne bir hortum oluşturacak şekilde boşalacaktır. Bu dönüş yönü kuzey yarımkürede sağa doğru, yani saat yönünde, güney yarımkürede ise tam tersidir. Bilim insanları buna "Coriolis" kuvveti diyorlar.
Her iki yarımkürede böyle birbirine ters yönde hava akımlarının ve okyanus akıntılarının olduğu herkes tarafından kabul ediliyor da, bir lavabodan boşalan suda, böyle küçük bir ortamda dünyanın dönüşünün etkili olup olmayacağı tartışma konusu.
Dünya kendi etrafında dönerken her tarafındaki hız aynı değildir. Ekvatordaki biri, bir günde dünya çapı kadar yani 40 bin kilometre giderken bir diğer ifade ile saatte 1670 kilometre hızla yol alırken, tam kutuptaki bir insan sıfır hızla sadece kendi etrafında dönmektedir. Aynı şekilde gökyüzünde asılı gibi duran bulutlar rüzgarın etkisini katmazsanız yere göre hareketsizdirler ama altlarındaki kara parçası ile birlikte dönerler. Bu durumda ekvatordaki bulutlar da kutupdakilere nazaran hızlı dönmektedirler.

A'yı ekvatorda, B'yi ise onun tam kuzeyinde 45 derece paralelinde iki nokta olarak düşünelim. Bir top mermisini A'dan tam kuzeye nişanlayıp attığımızda, atış sırasında ekvatorun dönüş hızı B noktasına göre neredeyse iki kat olacağından mermi B noktasının doğusuna gidecektir.
Aynı şekilde kuzey kutbundan hemen hemen hareketsiz bir konumdan tam güneye atılan bir mermi 45 paralelinde dünya dönüş hızı daha çok olduğundan bu sefer hedefin batısına düşecektir. Yani kuzey yarımkürede kuzeye veya güneye atılan her şey atanın konumuna göre sağa gitmektedir. Bu durum güney yarımkürede ise sola doğru gerçekleşmektedir.
Her iki yarımkürede kuzey - güney doğrultusunda hareket eden hava akımları ve okyanus akıntıları bu durumdan etkilenirler. Kuzey yarımkürede sağa, güneyde sola dönerler. Ancak bu, dünya yüzünde büyük bir ölçekte okyanusların dibindeki sürtünme ve bulutların, hava akımlarının üzerinde bulundukları yerle birlikte hareket etmelerinin etkileriyle oluşan bir tabiat olayıdır.

Bilim insanları bunun lavabo veya küvet gibi nispeten mikro ölçüde de mümkün olup olmadığını hala tartışıyorlar. Bir kısmı burada suyun musluktan çıkış şekil ve hızının, lavaboya düştüğü noktanın, lavabonun ve suyun gittiği yerin yapısının etken olduğunu söylüyorlar, diğerleri de ideal şartlarda 50 kere deney yapın ve görün diyorlar. Haydi banyoya, bilimsel deney yapmaya...!

Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi

Mavi forum

zaman makinası yapma

1- Yapım şeması
[IMG]
2:motoru


3-Uzay aracı

4-Boyut atlama grafiği
5-Enerji 5-zaman ve mesafe açısı



Mavi forum

Türkiye'den Pes Dedirticek Olaylar..(Pes Yaniii Ancak Bu kadar Olur)

Otobüs şoförü 'yandaki kazaya bakarken' otobüsü devirdi; 6 ölü. (11 şubat)

Bıçaklanan adamı arkadaşları 5 dakika mesafedeki İzmit Devlet Hastanesi yerine "Tanıdık doktor var" diyerek Gölcük'e götürürken yolda can verdi. (15 Şubat)

Kurban Bayramı'nın daha ilk dakikalarında 103 kişi kendini yaraladı; bir tosun da 5'ıncı kattan düştü! Japon turistler sokaklarda kurban kesen Türkleri kameralarla kaydetti.

Evine gelen elektrik faturasını gören Kemal Derviş "Bu faturalar herkese böyle mı geliyor? Bu millet buna rağmen isyan etmiyor ha... Türkiye'de isyan çıkmayacağına inandım" dedi. (25 Şubat)

Malatya'da hırsız, çaldığı malları koyduğu yerde bulamayınca polisi aradı! (27 Şubat)

Bursa'da Umut Semerci adlı genç "Bir Çift Yürek"ı okuyup Aborjınlere katılmak üzere evden kaçtı. (4 Mart)

Bir adam halay çekerken kendini bıçakladı!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için düzenleyeceği şenliğe çağıracağı isimleri açıkladı: Tecavüzden hapis yatan Doğuş ile kadın dövmeyi savunan İbrahim Erkal. (5 Mart)

Yozgat'ta Mc Davut's' adıyla köftecilik yapan adama Mc Donald's uyarıda bulundu. Köfteci, "McDonald's'a bir zarar verdiysek özür dileriz" dedi. (9 Mart)

Diyarbakır'da DGM katibi ile odacısı yargıcın kaşesi ile mührünü kullanarak Avrupa'ya iltica etmek isteyenlere para karşılığı "gıyabı tutuklu ve PKK'lı" belgesi verirken yakalandı!

Rize ve Giresun'da iki kişi kendi kestikleri ağacın altında kaldı (11 Mart)

Bartın'da 34 yaşında bir adam, ahır kapısına bağlayıp kuzuya tecavüz ederken yakalandı. (13 Mart)

73 yaşındaki dede ineğe tecavüz ederken yakalandı. (14 Mart)

Konya'daki bir markette avakadonun yanında 'kullanma kılavuzu' verilmeye başlandı. (15 Mart)

Trabzon'daki bir çiftin kızlarına, her gün önünden geçtikleri GİMA marketin ismini verdikleri ortaya çıktı.

Tunceli'de 3 bin kişi birahanede çalışan 8 kadına karşı yürüdü. (25 Mart)

Nuri Ergin "şambabası, satanist, anafo, sanal Pokemon, kınalı kuzum, Ciguli, Marziye" benzetmeleri yaptığı Alaattin Çakıcı ile barışabileceğini söyledi.

Kurusıkıya gerçek mermi! Samsun'da kurusıkıya gerçek mermi koyan 2 kişi birbirini yaraladı. (29 Mart)

’Kümes Hayvanları Derneği' adı altında horoz dövüştüren gruba Hayvan Dostları Derneği baskın yaptı; 4 kişi yaralandı.

Urfa'da 2 çete, 13 yaşındaki usta kapkaçı M.Y.'yı transfer etmek için otomobil önerdi; kavga çıktı. 11 kişi tutuklandı. (31 Mart)

Show TV'nin "Kaçak" adlı yarışmasındaki "kaçan adam", Bursa'da kendisini gören 10 kadar işgüzar tarafından "Kaçak lan bu" denilerek dövüldü. (5 Nisan)

Sheraton Otel faturası, Zekeriya Beyaz'ın erotik yayın yapan Pay TV'yi izlediğini ortaya koydu. Televizyonu açtığında porno yayınla karşılaştığını savunan Beyaz, "4 kişi ne yapıyorlarmış öyle, insan insanlığından çıkıyor vallahı" dedi. (9 Nisan)

Kayseri'de "Ben Cebrailim (Azrail bile değil!) hepinizin canınızı alacağım" diyerek tehditler savuran adam çevresinden 200 milyon lira haraç aldı. (21 Nisan)

Sinop'ta bomba dersi veren bir adam 'gerçek bomba ile verdiği' derste pimi açık unutunca yaralandı. (26 Nisan)

İngiltere'de bir midilliye tecavüz ederken pantolon ve cüzdanını düşüren Tuncay Özcan, polise soygun ihbarı yaptı. Ancak DNA testi skandalı ortaya çıkardı(30 Nisan)

Bursa'da iki adam, uzun yolculukta tek kapılı arabada arkada oturan ve sürekli tuvalet ihtiyacı duyan arkadaşlarını başını mermere vurarak öldürdü. (30 Nisan)

Bursa'da bir adam, fabrikada çayına çiş karıştırıp şaka yapan 3 arkadaşını pompalı tüfekle öldürdü. (3 Mayıs)

Hayvansever katiller! Gaziantep'te bir adam yavru kazını yiyen kediyi pompalı tüfekle vurdu; kedinin sahibi de döner bıçağıyla adamı öldürdü (19 Mayıs).

Silifkeli Ünal Pişirgen, inek makedinin içine koyduğu soğutucudan 'sağdığı' ayrana ‘inek kola’ adını verdi. (22 Mayıs)

Vanlılar köy-kent projesi için gelen Dünya Bankası yetkililerine "Biz kent istemiyoruz, inek verin yeter" dedi. (28 Mayıs)

Bursa'da bir adam diğerini "Sol eliyle çorba içtiği için" öldürdü (29 Haziran).

Adanalı seyyar lokantacı Osman Çakmak, zabıtadan kaçmak için büfesini raylı sistemle taşıdı. (8 Temmuz)

Kıyısında içtiği Sapanca Gölü'nü 'o kafayla' yüzerek geçeceği iddiasına giren Ali Pehlivan boğuldu. (10 Temmuz)

Konya'da akıl hastaları hasta bakıcının anahtarlarını çalarak kaçtı. (15 Temmuz)

Giresun'da çarpışan otomobillerde kavga çıktı 1 ölü; 2 yaralı. (15 Temmuz.)

Giresun'da cami avlusunda iskambil oynayan kardeşleri uyaran müezzin öldüresiye dayak yedi. (19 Temmuz).

Adana'da döner ustası Yunus şen, dürümün içindeki eti az bulan müşterisince öldürüldü. (19 Temmuz.)

Evin yolunu şaşırınca... Sarhoş olup 5 ay önce taşındığı evi kendi evi zannederek içeri giren, rahat rahat televizyon seyreden adam ev sahiplerinden yediği dayak nedeniyle öldü. (22 Temmuz).

Adana'da oğlunun sünnet düğününde hep aynı şarkıyı çaldıran grupla tartışan adam bir kişiyi öldürdü (22 Temmuz).

İki komşu kadın TV sesinin yüksekliği nedeniyle gündüz kavga ettiler; gece de eşleri kavga etti; 1 ölü. (24 Temmuz).

Gaziosmanpaşa'da 3 kafadarın, 370 metrelik elektrik kablosuyla yaptıkları ışıklı uçurtmayı halk UFO sandı. (27 Temmuz)

Rize'de boşanmadaki mal paylaşımında kavga çıktı; 1 ölü, 5 yaralı. (10 Ağustos)


İzmit'te Ahmet Üstün'ü kaçırdığı genç kızın yakınları önce dövdü; sonra da 2 saat boyunca kırmızı bez parçalarından yapılan bir dansöz kıyafeti ve topuklu ayakkabılarla mahallede 'oynattı'. (13 Ağustos)

Kolici katil, tahliye talebi reddedilince hakime saatini fırlattı. (24 Eylül)

Konya'da biri cami avlusuna krizde bakamadığı gerekçesiyle hamster bıraktı.

Cihangir Parkı'nda Keje adlı dizinin çekimlerinde rol gereği biri bıçaklandı. Tinerci Adil Çalışkan, "Güçsüz birine saldırmak olur mu?"diyerek iki kameramanı kalçasından bıçakla yaraladı. (29 Eylül)

Diyanet İşleri eski Başkanı ve eski Devlet Bakanı Dr. Lütfi Doğan, kadınların ne hissettiğini anlamak için evinde türbanla dolaştığını açıkladı. (9 Ekim)

BBG üçüncü dönem birincisi Kaan'ın annesi İstanbul ikinci bölgeden bağımsız milletvekili adayı oldu; oğlunun fotoğrafıyla dolaşıp "Bu çocuğu ben yetiştirdim" diyerek oy istedi.

Eskişehir'de, taraftarlar derneği başkanı Deniz Yılmaz'ı gözaltına alındı. Polis, Yılmaz'ın kendini duvara vurup akciğerlerini patlatışını kaburgalarını kırışını açıkladı.

Tost makinesi gözaltında! Televole ekibi, ta Kıbrıs'a kadar giderek Çağla şikel'in mesajında adı geçen tostu yapan makineyi buldu!

Erzincanlılar, Arçelik reklamında "korkak" bir bekçiyi canlandıran şafak Sezer'e kızınca oyuncu özür diledi. (27 Kasım)

Samsun'da bir genç silahla Atatürk büstünü rehin aldı. Ertesi gün de büste çiçek koydu

Mavi forum

100 yaşında dişi çıktı

Gaziantep'te, 100 yaşını geçen Mehmet Çetintaş'ın saçları yeniden siyahlaşıp, takma dişlerinin altından süt dişleri çıkıyor.

Hangi yılda doğduğunu bilmeyen ancak savaşlara tanık olan Çetintaş, 70-80 yaşında görünüyor. İhtiyaçlarını kendisi karşılayan Çetintaş, 8 çocuk, 27 torun ve 74 tane de torununun torunu sahibi.

'Sevgiyle Gençleştim'

Tekrar gençleştiğini belirten Mehmet Dede, "Açlığı, yokluğu, yoksulluğu yaşayan bir nesildenim ama çocuklarımın ilgisi, torunlarımın sevgisi ve bana verilen moral, bu yaşa kadar gelmeme neden oldu" diyor. Bu arada yıllara meydan okuyan Mehmet Dede'nin en büyük keyfi ise tütün sarıp içmek.

Mavi forum

Bİr çocuk ve inanılmaz durumu

http://images2.jokaroo.net/videos/poorkid.wmv

Mavi forum

Keseyim derkennn kendi kuyusunu kazıyordu

http://images2.jokaroo.net/videos/hangingonatree.wmv

Mavi forum

Bu da başka bir sanat!

İnanılmaz! Kalemle neler yapmışlar! hani heykeltraş deriz ya, bunu yapana da kalemtraş mı diyeceğiz?

























Mavi forum

Şişenin içine kumdan resim yapabilir misiniz ?












Mavi forum