28 Mayıs 2007 Pazartesi

Arı'nın beyni bilgisayardan hızlı

Arı’nın beyni bilgisayardan hızlı
En gelişmiş bilgisayar, saniyede 16 milyar işlem yaparken, bir arı beyni saniyede 10 trilyon işlem yapabiliyor.

500 gram bal için 900 arı 1 gün çalışırken, 1 arı 25 dakikada 50 çiçek, 450 gram bal için de17 bin arı 10 milyon çiçek dolaşıyor

Diyarbakır - Erkek, işçi ve kraliçe arı olmak üzere 3 tip arı bulunuyor. İşçi arı dişi ama kısır, kraliçe arı ise yaşamı boyunca bir defa dölleniyor. Kraliçe arı, 5 ile 7 yıl boyunca yaklaşık 400-500 bin spermi muhafaza ediyor.

Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Davut Başaran, arılarla ilgili teorik araştırmalar yaptığını belirtti. Arılarla içiçe büyüdüğünü ve çok sevdiğini, bu nedenle “arıların gizemli dünyasını” irdelediğini anlatan Başaran, arıların, çok mükemmel işleyen bir yaşamları olduğunu anlattı.
Erkek, işçi ve kraliçe arı olmak üzere 3 tip arı bulunduğunu, kraliçe arının 5 ile 7 yıl, erkek arının en fazla 1 hafta ve işçi arının, larvadan çıktığı andan itibaren 1 ile 6 ay arasında yaşadığını dile getiren Başaran, kraliçe ve işçi arının 2 kromozom, erkek arının yarım kromozomdan oluştuğunu, kraliçe ve işçi arıların 2 kromozomdan oluşmasına rağmen beslenmeden dolayı kraliçe arının ömrünün daha uzun olduğunu vurguladı.

4 BİN METREDE DÖLLENME
İşçi arının dişi, ancak kısır olduğunu; kraliçe arının ise dişi, ancak kısır olmadığını ve yaşamı boyunca bir defa döllenen kraliçe arının 5 ile 7 yıl boyunca yaklaşık 400-500 bin spermi muhafaza ettiğini ifade eden Prof. Dr. Başaran, şöyle dedi:
“İşte mucize burada. Normal şartlara eksi 196 derecede spermler muhafaza ediliyor. Ama kraliçe arı, yaklaşık 7 yıl boyunca bu kadar spermi muhafaza edebiliyor. Yumurtadan, işçi arı 21 gün, kraliçe 16 ve erkek arı 24 günde ergin olarak çıkıyor. Sürede de fark var. Kraliçe arı, yumurtadan çıktıktan sonra zifaf uçuşuna çıkıyor. Kraliçe arı bu uçuşa çıktığı zaman bütün erkek arılara göz kırpıyor. Hep birlikte uçuşa başlıyorlar. 4 bin metre yüksekliğe kadar çıkan kraliçe arı, erkek arıların gelip gelmediğini belirlemek için arada bir arkasına bakıyor. Uçuş sırasında sadece tek bir erkek arı kalıyor. Onunla da kraliçe arı, 4 bin metre yükseklikte eksi 18 ile 20 derece arasında çiftleşiyor. Bu erkek arı da çiftleşme sırasında ölüyor.”
Kovana geri dönen kraliçe arının, işçi arıların temizlediği yuvalara her gün yaklaşık 2 bin yumurta bıraktığını ve dünyanın hiç bir yerinde bu kadar yumurta meydana getiren bir sistem bulunmadığını bildiren Başaran, yumurtadan çıkan arının, jet hızıyla bal toplamaya çıktığını anlattı.

KRALİÇE ARI’NIN RADAR GİBİ GÖZLÜYOR
Arılar arasında mükemmel bir işbölümü bulunduğunu ve bir arının ömrü boyunca topladığı bal miktarının, bir çay kaşığının 12’de 1’i kadar olduğunu ifade eden Davut Başaran, şöyle konuştu:
“En gelişmiş bilgisayar, saniyede 16 milyar işlem yaparken, bir arı beyni saniyede 10 trilyon işlem yapabiliyor. 500 gram bal için 900 arı 1 gün çalışırken, 1 arı 25 dakikada 50 çiçek, 450 gram bal için de17 bin arı 10 milyon çiçek dolaşıyor. Arılar o kadar sistemli çalışmalarına rağmen işitmiyorlar. Gözleri de kırmızıyı görmüyor. Ama sağlıklı bir koku sistemleri var. Her kovanda 1 kraliçe, yaklaşık 80 bin işçi ve 100 bin erkek arı vardır. Kraliçe arıda, arıların hepsini gözleyebilecek bir radar sistemi var. Hangi arı ne yapıyor, hepsini gözlüyor. Kraliçe arı, salgıladığı hormonla bütün arıları zaptu rapt altında tutuyor. Bal arılarının düşmanı eşek arısı kovana girmek isteğini zaman kraliçe arı, radar sistemiyle bunu fark ediyor. Hemen diğer arıları uyarıyor. Kovana girmek isteyen eşek arısına yaklaşık 500 arı çullanıyor. Bir sistem oluşturarak 50 derecelik bir sıcaklık oluşturuyorlar ve eşek arısını bu sıcaklık sistemiyle öldürüyorlar.”

ARILAR DANSLA İŞARET VERİYOR
Prof. Dr. Başaran, arıların bir yerde yem bulduğu zaman mesafesine göre değişik hareketler yaptığını, 15 metrekarelik bir alan için daire şeklinde dans, 25 ile 100 metrekarelik alan için sallanma dansı ve 100 metrekareden fazla alanlar için 8 işaretli dans yaptığını belirterek, bu işaretleri, kovandaki bütün arıların fark ettiğini ve karanlıkta bile 5 dakikada hemen o yeri bulduğunu kaydetti.

Titanic Efsanesi

Titanic'in sahibi The White Star Line şirketinin ortaklarından olan Sir James Cole'un babası, zamanında Mısır'da Ramses mumyasının kazılarına katılan 70 kişiden biriymiş. Mister Cole, kazılardan kısa bi süre sonra diğer arkadaşları gibi esrarengiz bi şekilde hastalanıp ölmüş. Üstelik cenazesini taşıyan gemi de Akdeniz'de kaybolmuş.
Oğlu James ise hayatı boyunca bu lanetten nasibini almış. Annesi ve kız kardeşini evlerinde çıkan bi yangında kaybetmiş. 18 yaşına kadar yetiştirme yurdunda yaşamak zorunda kalmış. Yine de başarılı bi iş adamı olup, The White Star Line adlı bir deniz taşımacılığı şirketine ortak olmuş. Ancak babasının katıldığı kazının 20'inci yılında şirketin gemileri tek tek talihsiz kazalar geçirmeye ve batmaya başlamış.
Şirket bi türlü kazaların önünü alamamış. Üstelik basın da üzerine geliyor, her gün boy boy eleştiri yazıları çıkıyomuş. Şirketin zararı feci boyutlara ulaşmış. The White Star Line son kozunu oynamaya karar vermiş. Tüm mal varlığını üç büyük, süper lüks gemiye yatırmış. Bu gemilerin adları Olympic, Titanic ve Britannic'miş.
İlk gemi Olympic, 1911'de, Atlantik Okyanusu'nda bi buzdağına çarpmış. Tamir için getirildiği tersanede çıkan bir yangında da tamamen yanmış.Titanic'in trajik hikayesini herkes bilir; onun da yoluna bi buzdağı çıkmış. Britannic ise 1. Dünya Savaşı sırasında Atina açıklarında, 1916 yılında meydana gelen bi patlamada batmış. Kısa süre sonra The White Starline şirketi denizcilikten çekildiğini açıklamış.
James Cole'un babasının katıldığı kazıda mumyası çıkartılan Ramses'in laneti ise şöyleymiş: "Beni yerimden oynatan herkesi sulara gömeceğim".

2. Dünya Savaşı'ndan beri...

İki Japon askeri 60 yıl gizlenmiş

Filipinler’in güneyindeki Mindanao Adası’nda 2’nci Dünya Savaşı’ndan beri ormanda gizlenen 80 yaşlarında iki Japon askeri bulundu.

NTV-MSNBC

27 Mayıs 2005 — “Eğer bu haber doğruysa inanılmaz bir olay” yorumunu yapan Japonya’nın Manila Başkonsolosu Akio Egawa, söz konusu kişilerle görüşeceklerini belirtti.
Adları açıklanmayan Japon askerleri, Mindanao’da, 2’nci Dünya Savaşı’nda ölenlerin kemiklerini toplayan bir Japon vatandaşıyla temas kurdukları ve yanlarında teçhizat bulunduğu belirtildi.

Japon basını, söz konusu kişilerin bölüklerinden ayrıldıktan sonra Japonya’ya dönmek istedikleri, ancak askeri mahkemede yargılanmaktan korktuklarını yazdı. Eski Japon askerlerinin ormanlık bölgede isyancı Müslüman gerillalarla yaşadığı ve birinin Filipinli bir kadınla evli olduğu belirtiliyor. Askerlerin muhtemelen savaşı bittiğinden haberdar oldukları ve özel nedenlerle Filipinler’de kalmayı tercih ettikleri yorumu da yapılıyor.

74’TE DE TEĞMEN BULUNMUŞTU
1974 yılında Filipinler’de savaşın bittiğinden haberi olmayan bir Japon teğmen bulunmuştu.

Japonya, Pearl Harbour baskınından sonra 1941’de Filipinler’i işgal etmiş ve ülkede baskıcı bir rejim kurmuştu. 2’inci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Filipinler’in dağlık alanlarında ABD askerleriyle Japonlar arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştı.

Ay'daki insan yüzünün esrarı

Bilimadamları, güneş sisteminde gezegenlerin yörüngelerinin ve dünyanın tek uydusu olan Ay’ın üzerindeki yüzü andıran şeklin nasıl oluştuğuna dair bir senaryo geliştirdiler.

Bilimadamlarına göre, 600 milyon yıl öne güneş sisteminin ilk evrelerinde Satürn ile Jüpiter’in yörüngeleri oluşurken aralarında yaşanan kuvvet çekiminin uzayda yarattığı dalgaların neden olduğu göktaşı yağmuru Ay’daki yüz görüntüsüne şekil verdi.

Nature Dergisi’nin son sayısında yayınlanan makalede Nice’deki Cote d’Azur Rasathanesi’nden Alessandro Morbidelli ile ABD’nin Colorado eyaletindeki Southwest Araştırma Enstitüsü’nden Harold Levison, bilgisayar simülasyon programlarından yararlanarak gezegenlerin nasıl bugünkü yörüngelerine sahip olduklarına dair bir senaryo geliştirdiler.

Güneş ve gezegenlerin yaklaşık 4.6 milyar yıl önce oluşmaya başladığı tahmin ediliyor. 4.5 milyar yıl önce güneş sisteminin iki dev gezegeni Jüpiter ile Satürn’ün yörüngeleri oluşmaya başladı. Jüpiter, güneşin etrafında iki kez döndüğünde, Satürn henüz bir kez dönmüş oluyordu.

Bu iki dev gezegen arasındaki çekim kuvveti birbirlerinin yörüngesini de etkiledi. Bu iki gezegenin yörüngesi dünyadan uzaklaşır ve genişlerken, dışarıdaki iki büyük gezegen Uranüs ve Neptün de etkilendi. Neptün dışa doğru yayılırken, yörüngede dönen göktaşlarını güneşe doğru itti. Milyonlarca yıl süren bu gökyüzü bilardosu sonrasında göktaşları Ay’a yağdı ve üzerinde lavalardan kraterler oluşturdu. İşte bu kraterler günümüzde Ay’daki yüz olarak ifade edilen görüntünün oluşmasına yol açtı.




Hürriyet

Lazer kılıcı yapalım derken yandılar


Star Wars filmini izledikten sonra, neon tüplerini benzinle doldurup yakarak lazer kılıcı yapmak isteyen iki İngiliz genci ağır şekilde yanarak hastanelik oldu
.

Polisin açıklamasına göre, 20 yaşındaki Mark Webb’le 17 yaşındaki kız arkadaşı, filmdeki gibi lazer kılıcıyla düello etmek ve bunu filmeçekmek istedi. Londra’nın kuzeyindeki Hemel Hempstead korusuna giderek projelerini hayata geçirmek isteyen gençlerin benzin doldurduğu neon tüpleri bomba gibi patladı. Ağır yanıklarla derhal hastaneye kaldırılan gençlerin durumunun kritik olduğu belirtildi.


AA

5 metrekarelik daireyi 1.5 milyara kiraya verdi

5 metrekarelik daireyi 1.5 milyara kiraya verdi

İngiltere'de, 5 metrekarelik bir apartman dairesi haline getirilen bir gömme dolap, aylık 820 avroya (yaklaşık 1,5 milyar lira) kiralandı. Başkent Londra'daki bu ''küçücük'' dairede bir mutfak, bir duş kabini ve bir elbise dolabı bulunuyor. Dairede merdivenle çıkılan asma kata da bir yatak yerleştirilmiş. Notting Hill semtinin merkezindeki Pembridge Villas'da bir
apartmanda bulunan dairenin kiralanmasını sağlayan emlakçı Gordon
Blausten, 3 gün içinde kiracı bulduklarını söyledi.
Daireyi bir kadının kiraladığını belirten Blausten, ''Muhtemelen
orada çok zaman geçirme niyetinde değildir, en azından ben böyle
düşündüğünü umuyorum'' dedi.
Blausten, kiraların çok yüksek olduğu Londra'daki bu dairenin
satılması halinde fiyatının 145 bin avro olacağını tahmin ediyor.
Dairenin sahibinin, apartmanın sahibi olan şirketin
yöneticilerinden biri olduğu ve gömme dolabı 1980'de turistlere
yönelik olarak arada sırada kalınacak ilgi çekici bir yer haline
getirmek için daireye dönüştürdüğü belirtiliyor.

iğrenç yemekler bunlarıda yiyolar:p

siz yermiydiniz,
[IMG]http://i3.photobucket.com/albums/y96/*******_hitman/yemek/pincho1.jpg[/IMG]
[IMG]http://i3.photobucket.com/albums/y96/*******_hitman/yemek/pincho3.jpg[/IMG]
[IMG]http://i3.photobucket.com/albums/y96/*******_hitman/yemek/pincho4.jpg[/IMG]
[IMG]http://i3.photobucket.com/albums/y96/*******_hitman/yemek/pincho5.jpg[/IMG]
[IMG]http://i3.photobucket.com/albums/y96/*******_hitman/yemek/pincho2.jpg[/IMG]

8 çeşit meyve veren ağaç yetiştirdi

Osmaniye’de daha önce bir ağaçta kiraz, şeftali, kayısı ve erik yetiştiren inşaat mühendisi çiftçi, nektarin şeftali, badem, şekerpare ve can eriği aşılamasından da başarılı sonuç elde etti.

Çiftliğindeki ağaçların büyük bölümünü ‘8 çeşit ürün veren’ hale dönüştüren mühendis, çeşitleri de kendi adına tescil ettirmek istiyor. İnşaat mühendisi Hasan Keçebaş, Osmaniye’nin Karaüce Tepesi’nde satın aldığı 350 dönümlük arazide meyve ve sebze yetiştiriyor. Çeşitli meyve türlerini birbirleriyle karıştırarak yeni tür oluşturmaya çalışan Keçebaş, hobi olarak başladığı bu faaliyetler sonucunda artık gelir elde etmeye başlamış. Keçebaş, uygulamalarında ‘yabani kayısı’ ağacını anaç olarak kullanıyor. Geçen yıl erik, kayısı, şeftali ve kiraz aşısı yaparak çeşit zenginliği elde eden Keçebaş mevcut türlere badem, şekerpare ve can eriği aşılarını ekledi. İnşaat mühendisi çiftçi, 6 yıldır sürdürdüğü çalışmalarının sonucunda kendi ismini verdiği iki erik türü de geliştirdi. Keçebaş, yaklaşık 5 bin ağaçtan, bu yıl 20 ton ürün elde etti. Bunları Mersin, Gaziantep ve Adana’da piyasaya sundu.

vay beah manav gibi ağaçlar ne kadar güzel yakında heralde bunların hepsini bir arada veren ağaç yetiştirmeye çalışırlar

Ayı dehşeti...

Ayı dehşeti...sIRRI hala çözülemedi...
Ayımın yaptı yoksa başka bir hayvan mı???
Yorum size kalmış...

Niye Alo Diyoruz Ki

Telefonda hemen hemen hergün kimbilir kaç kez kullandığımız "Alo" sözcüğü, gerçekte bir sevgilinin kısaltılmış adıdır. Sevgilinin tam adı Allessandra Lolita Oswaldo'dur. Bu sevimli genç kız, telefonu icat eden, A.Graham Bell'in sevgilisiydi. Graham Bell telefonu icat edince ilk hattı sevgilisinin evine çekmişti. Atölyesinde telefon çalınca arayanın Allessandra Lolita Oswaldo'dan başkası olamayacağını bildiğinden Graham Bell, telefonu açar açmaz "Allessandra Lolita Oswaldo" diyordu. Bell, zamanla sevgilisine, adını kısaltarak hitap etmeye başladı ve telefonu her açışında onu "Ale Lolos" diye karşıladı. Çalışmaları uzadıkça Graham Bell, sevgilisinin adını daha da kısalttı ve öne iki heceli bir ad buldu. Bu kısa ad "Alo" idi. Allessandra Lolita Oswaldo, geliştirip, tüm kente yaymaya çalıştığı telefondan başka birşey düşünmeyen sevgilisinin bitmek tükenmek bilmeyen deneylerinden rahatsız olmaya başlayınca Graham Bell'i telefonuyla başbaşa bırakıp onu terketti.Yaşlı Bell, sevgilisinin birgün onu arayacağı umuduyla telefonun başından ayrılmadı. Kentte çekilen telefon hatlarının sayısı da giderek artmaya başlamıştı. Graham Bell'i artık başka kişiler de arıyordu. Fakat o, telefonun her çalışında kendisini sevgilisinin aradığını sanarak telefonunu "Alo" diyerek açıyor ve artık herkes "Alo" diyordu. O günlerde hemen herkes telefonu açtıklarında Alexander Graham Bell'in anısına saygı olarak "Alo" demeye başladı. Bugün tümümüzün kullandığı "Alo" sözcüğü işte o günlerden günümüze uzanmaktadır.

Kim 500 Milyar İster...Orjinali

Who Wants To Be A Millionaire?
"Kim 500 Milyar İster" yarışmasının orijinali

"Kim 500 Milyar İster" yarışmasının orijinali ABC televizyonunda yayınlanan
"Who Wants To Be A Millionaire?" yani "Kim Milyoner Olmak İster?" Bize
uyarlarken milyoner demek komik duracağından adını değiştirmişler tabii.
Yarışmanın orijinali bizdeki gibi sönük de geçmezmiş. Çok heyecanlı
yarışmalar yaşanırmış. Bir sürü efsanevi yarışmacı gelip geçmiş.

Bunlar arasında biri varmış ki; onun gibisi bir daha gelmemiş. Bu arkadaşın
genel kültürü müthişmiş. En son soruya kadar hiç joker kullanmadan gelmiş.
Her seferinde hiç duraksamıyor, "Son kararım" dedikten sonra yanıtı verip
gülümsüyormuş. Sunucu kıl olmuş tabii. Çünkü yarışmanın heyecanı,
yarışmacının duraksaması, ikileme düşmesi, yüksek sesle, "Acaba o mu, yoksa
bu mu?" diye acı çekmesindeymiş. Hatta yarışma sorularını hazırlayanlar
adamlar da sinir olup, her soruyu normalinden daha da zorlaştırmışlar. Ama
bizimki bana mısın demiyormuş. Doğru yanıtları gülümseyerek, gözünü
kırpmadan veriyormuş. Soruları hazırlayanlar, yarışmacının son soruya doğru
yanıt
veremeyeceğinden çok eminlermiş. Gerçekten de soru geldiğinde bizimkinin
yüzü değişmiş. Soru çok, ama çok çok zormuş. Yarışmacı biraz düşündükten
sonra, "Telefon etme jokerini kullanacağım" demiş. Sunucu sevincini gizleme
gereği görmeden sırıtarak, 'Kimi arayacaksınız?" diye sormuş. Yarışmacı,
"Babamı" demiş. Telefon bağlanmış. Sunucu, durumu yarışmacının babasına
açıklayıp, soruyu oğlunun soracağını söylemiş ve sözü yarışmacıya bırakmış.
Bizimki, "Alo baba? Ben şu anda 'Kim Milyoner Olmak İster?' yarışmasındayım.
Şu anda 1 milyon dolar kazandım. Haberi de ilk benden duymanı istedim"
demiş. Sonra da yine gülümseyerek doğru cevabı vermiş.

Polis kayıtlarına geçmiş bir hırsızlığın hikayesi

Hırsızın biri, bir evin çatısına çıkmış ve anten kablosunu kesmiş.

Evin reisi tam TV'ye dalmışken yayın birdenbire kesilince televizyonunu bir süre kurcalamış, "Bozuldu herhalde" diyerek yatmış.

Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız kapıyı çalıp adamın karısına, ''Yenge, beni abi gönderdi, televizyon bozuk, alın da bir bakın dedi" demiş. Saf kadıncağız da televizyonu vermiş. Akşam adam eve geldiğinde televizyonu görememiş ve karısından olayı öğrenince dumura uğramış tabii.

O hafta sonu balkonda keyif yaparlarken bizim hırsız aşağıdan ıslık çala çala onlara bakarak sokaktan geçmiş. Kadın hırsızı tanımış ve "Bak bey! Televizyonu çalan adam işte buydu!!" demiş.

Adam bunu duyunca pijamalarla adamı kovalamaya başlamış. 5 dakika sonra adamın evine birisi gelip, karısına "Yenge, ben polisim, abi hırsızı yakaladı. Şimdi karakoldalar. Pantolonuyla, cüzdanını istiyor." demiş ve kadın da vermiş tabii ki(?) normal olarak.

Bizim yengenin kocası olan adam hırsızı uzun bir süre kovaladıktan sonra yakalayamayınca kan ter içinde eve dönmüş.. Ve yine dumur! Artık adam karısını ne yapmış bilemiyecem...

HoLLYWooD FiLmLeRinDeKi HaTaLaR!

Hayranlıkla izlediğimiz milyonlarca dolar bütçelerle çekilen Hollywood filmlerdeki ilginç hatalar...bir dahaki sefere daha dikkatli bakın kankalar

Yabancı Film Hataları

VERTICAL LIMIT Filmin başında babaları düşerken 3 saniye boyunca ekranın üstünde duruyor. Ama arkada kuşlar ötüp, uçuyorlar. ERIN BROKOWICH Erin, araştırmaya gittiği yerdeki çocukla konuşurken mikrofon yukarıdan gözüküyor. MISSION IMPOSSIBLE 2 Otomobil ile kovalamaca sahnesinde Tom Cruise'un emniyet kemeri takılıyken bir sonraki görüntüde takılı değil. INDEPENDENCE DAY Filmde uzaylılar kente saldırıyor ve her yerde yangınlar başlıyor. 1-Ertesi gün hiçbir yer yanmıyor. Tek bir ateş bile yok. Bütün kentin yangınını kim söndürdü? 2-Binaların enkazı da aynı günde kaldırılıyor. Ortada hiçbir yıkık bina yok. 3-Tüneldeki bir odaya saklanan kadın kurtuluyor. Nasıl oluyorsa o oda yanmıyor. 4-Her yer yanıyor ama ağaçlar sapasağlam. 5-Uzaylıların saldırısının ardından filmde karı-koca olan çiftten erkeği ABD Başkanı ile birlikte aynı yerde, bayanı ise ABD Başkanı'nın eşi ile aynı yerde kalıyor. Bu kadar rastlantı? END OF DAYS Filmin başında şeytan bir hava kütlesi olarak dolaşıyor. Restaurant'a giriyor ve kamera restaurantı dışarıdan gösteriyor. Ancak bu hava kütlesi pencerenin arkasından geçerken, pencerenin çerçeveleri de kabarıyor. TITANIC Geminin ön kısmı batarken yatakta yatan ve beraber ölen 2 ihtiyar daha sonra kayıklara binerken görülüyor. Başlangıç sahnesinde çekimlerin yapıldığı kara parçası, üzerindeki film ekibiyle birlikte uzaktan göze çarpıyor. Bu durum, geminin battığı sahnelere kadar sık sık tekrarlanıyor. Jack (Leonardo Di Caprio) ve arkadaşı, geminin güvertesinde denizdeki yunusları seyrediyor. Ancak, küçük bir sorun var. İki yanı beyaz olan bu cins yunuslar, Pasifik açıklarında yaşar, Atlantik'te değil. Filmdeki "genç Rose"un gözleri yeşil iken, yaşlılığını canlandıran aktris mavi gözlü. Jack, Rose'a sarı kağıda yazılı bir not veriyor, Rose, notu açtığında kağıt, bir anda beyaz oluyor. İnsanlar, buz dağına çarpan gemide, bir oraya, bir buraya savrulurken, geminin altında bunu sağlayan kaydırak gözüküyor. Dikkatli izlendiğinde Jack'in birinci mevki restoranına girdiği cam kapıya karşıda çekim yapan kameramanın görüntüsünün yansıdığı görülüyor. Rose filmin sonunda kurtulmak için bir düdük bulup çalıyor ama onca soğuğa rağmen metal düdük hala nasıl çalışıyor ve ağzına yapışmıyor. Titanic tamamen battıktan sonra Rose denizin dibinden çıkıyor ve makyajı hala kusursuz. Jack, Rose'a resimlerini gösterirken ve Titanic'in önünde el ele tutuşurken, güneşin konumu geminin gidiş yönüne göre yanlış. Jack'in büyüdüğüm yer olarak Rose'a bahsettiği göl, yapay ve o tarihlerde bulunmuyor. SAVING PRIVATE RYAN Savaş sahnesinde vurulan bir asker, sol kolunu kaybediyor. Daha sonra, yerden bir sağ kol alıp gidiyor. Filmin başından sonuna kadar Fransızca bilmediğini söyleyen Tom Hanks, filmin sonunda Fransızca bir şarkı dinliyor ve her nasılsa ne dendiğini anlıyor. Herkesin Fransızca konuştuğu birliğe bombardımanın başlayacağını bildiren telgraf, Almanca geliyor. Çevrede onlarca kum torbası olmasına rağmen, bir asker, bomba yapımı için çorabını veriyor. Askerler, bir sahnede keyifle filtreli sigaraları tüttürüyorlar. Hem de bu sigaralar icat edilmeden yıllarca önce... BRAVE HEART Filmin en can alıcı savaş sahnelerinin birinde dikkatli bakıldığında arkadan beyaz bir kamyonet geçiyor. Savaşta kolu kopan bir adamın başka bir sahnede kopan kolu, yerine geliyor. Filmde, 2. Edward'ın eşi, Fransız asilzadesi Isabella, kayınpederi 1. Edward tarafından William Wallace ile konuşmaya gönderiliyor. Ama, genç kadın, ona aşık oluyor, pek çok tehlikeye karşı uyarıyor, hatta ondan hamile kalıyor ve 1. Edward, felçli olarak yatarken onunla alay ediyor. Sonunda, Wallace idam ediliyor. Ancak, filmdeki tarihi hatalar, yenilir yutulur gibi değil. William Wallace, 1305'te idam ediliyor. 1. Edward, 1307'ye kadar felç gibi bir rahatsızlık geçirmeden gayet sağlıklı yaşıyor. 2. Edward, Isabella ile 1308'de evleniyor ve kraliçe, İngiltere'ye o tarihlerde ilk kez geliyor. Asla Wallace'ı ya da 1. Edward'ı tanımıyor. İlk çocuğu 3. Edward'ı da 1312'de doğuruyor. Yani, Wallace'ın bu çocuğun babası olabilmesi için mezarından çıkması gerekiyor. Filmde, baltalar, lastik top gibi zıplıyor. Savaş sahnelerinden birinin figüranlar gözlüklü ve saatli olduğu için yeniden çekildiği biliniyor. Son olarak, Wallace'ın idam sahnesinde kahramanın başının yanındaki perdenin arkasında içi kırmızı boyayla dolu bir sprey şişesi görülüyor. MUMMY Mumyaların içine konan siyah böceklerin insanları yavaş yavaş yediği söyleniyor ama ayağı takılıp yere düşen birini bu böcekler anında temizliyor. MAVİ KORKU Doktor bayan, suya elektrik vermeden önce soyunup elbisesini ayağının altına koyuyor. Ama o kadar tehlike içinde, bir sonraki sahnede giyinik ve üstü gayet düzgün. KURTLARLA DANS Filmin sonlarına doğru Kevin Costner'ın "yakın dostu" vahşi kurt, Amerikan ordusu tarafından öldürülüyor. Ordu uzaklaşıyor, görüntüde "vahşi" kurdun ölüsü var. Ama, boynunda bir tasmayla...


Alıntıdır.

Mars'ta kaya katmanları bulundu...

ABD'nin Mars'a indirdiği robotlardan Spirit, kızıl gezegende, ''sert ve ıslak bir tarihin'' göstergesi olan kaya katmanları buldu.
Amerikalı bilimadamları, Spirit'in, gezegende Gusev kraterinin bulunduğu bölgede üç katmandan aldığı kaya örneklerini incelediğini, bunların, patlamaların yol açtığı çöküntünün suyla değişime uğramış tortuları olabileceğini gösterdiğini kaydettiler.
Çöküntünün, volkanik patlamalardan çıkan küller olabileceği belirtildi.
New Orleans'taki Amerikan Jeofizik Birliği toplantısında açıklanan bulgular hakkında konuşma yapan Cornell Üniversitesi öğretim görevlisi araştırmacı Steve Squyres, Gusev krateri çevresinde bir zamanlar büyük patlamalar olduğunu ve bölgede büyük miktarda su bulunduğu söyledi.
Bu arada, Spirit ile birlikte Mars'a gönderilen Opportunity'nin, saplandığı bir kum tepesinden kurtulmaya çalıştığı belirtildi.
Spirit 3 Ocak 2004'de, Opportunity de bundan üç hafta sonra Mars yüzeyine indirilmişti...

Katil amerika diye buna denir

izledim ve amerikalılara kinim dahada artmaya başladı

Bakın Panama Kanalı Nasıl Çalışıyor

Görmek İçin Tıkla

Daha ayrıntılı görmek için Tıkla (ilginç olan kısmı da bu)

Kuantum Fizigi

öyle bir bilim dali düsünün ki bilimin kabul ettigi bir çok ilkeye ters düssün,kuantum fizigi newton fizigine taban tabana zit gibi gözüküyor,bunun disinda insani sasairtan yani sag duyua aykiri gelmesi.

nedir bu kuantum fizigi ?
kuantum fiziginde, sunulan argumanlarin bir kisminin gercekten cok guclu olup klasik bilimsel dunya gorusunde temel bazi degisiklikler yapma konusunda insani zorlar gozukmektedir.
modern fizikteki bu sorunlar parcacik-dalga dualitesiyle basladi. Newton fiziginde isik parcacik olarak yorumlanirken, daha sonra Young ve Fresnel'in calismalariyla gundeme gelen isigin dalga modeli, 1860'larda Maxwell'in katkilariyla tamamlanip, neredeyse tum fizik dunyasini isigin dalga oldugundan kusku duymayacak bir duruma getirdi. Ta ki 20. yuzyilda Einstein isiga tekrar parcacik diyene kadar.
Kuantum fizikcilerinin de calismalariyla birlikte, bu yuzyilin baslarinda ortaya cikti ki, isigin hangi ozelligini istersek o ozelligini gozleyebiliyoruz. Dalga ozelligini test edersek dalga gibi davraniyor, parcacik ozelligini test edersek parcacik gibi.
Feinman'a gore bu aslinda kuantum fizigindeki temel esrar. Cunku bu nokta bir kez anlasildiginda, kuantum fizigindeki diger gariplikler buna benzetilerek ifade edilebiliyor. Yani diger garipliklerin de pek cogu bu temel kavramsal soruna indirgenebiliyor.
Bu tuhaflik sadece fotonlar icin degil baska pek cok atomalti parcacik icin de gozlenmis durumda. Hatta hemen hemen tum atomalti parcaciklarin hem parcacik, hem dalga ozelligi gosterdikleri saptanmis.

Kuantum fizigindeki birbaska sorun bilindigi gibi Heisenberg'in belirsizlik ilkesi. (Æ'´p x Æ'´q > (h/2 pi)) ile ifade edilen bu esitsizlige gore bir atomalti parcaciginin hem konumu hem de momentumunu ayni anda olcmek mumkun degil. Bir ozelligini ne kadar kesin olcersek, diger ozelligi o kadar belirsizlesiyor. Bir ozelligini tam olarak olctugumuz takdirde, diger ozelligiyle ilgili hicbir sey bilmiyoruz. Bu sorun olcum yontemlerindeki yetersizlikten degil, dogaya ait cok temel bir problemden kaynaklaniyor. Gozlemcinin zorunlu olarak gozledigi sisteme mudahale etmesi probleminden. bir foton bir elektrona carpinca fotonun enerjisi elektronun olcmek istedigimiz ozelliklerini degistiriyor. Sadece olcum yapiyor olmamiz, olcumun sonucunu etkiliyor. makro dunyada farketmiyoruz ama aslinda her zaman gozlemci de sistemin bir parcasi. Bu da objektif gozlem diye bir imkani, en azindan atomalti dunyada teorik olarak curutuyor.

Ustune ustluk, bundan daha ilginci, gozlemek istedigimiz ozellige bagli olarak, kuantum fizigiyle ilgili deneylerde deneyin sonucunu geriye dogru etkileyebiliyoruz. Ya da en azindan bize oyle gorunuyor. Cunku ornegin yine cift yarik deneyinin biraz degistirilmis bir bicimde parcacigin zaten gecmis oldugu deligin hangisi olduguna/olacagina olcum sonucu biz karar veriyoruz. Dusunun, parcacik iki deligin ancak birinden gecmis olabilir, ama biz bu gecmis oldugu deligin hangisi oldugunu (gecmiste hangisi oldugunu), su anda yaptigimiz gozlemin bicimiyle kontrol edebiliyoruz. Yani sanki zamanda geriye dogru etkide bulunabiliyor gibiyiz
Yukardaki o parcacigin hangi delikten gecmis oldugu konusunu paralel evrenler, farkli olasiliksal gercekliklerle aciklayanlar var ornegin. Bir paralel evrende elektron ust delikten gecmis oluyor, digerinde ise alt delikten. Daha sonra olcumu yaptigimizda bu paralel evrenlerin biri gercek evren oluyor, digeri kayboluyor bu aciklamaya gore. Bu yorumlari saygin fizikciler yapiyor.

Schrodinger'in kedisi deneyinde bilindigi gibi hayali bir kutu ve icinde hayali bir kedi oldugu dusunulur. Oyle bir duzenegimiz var ki, kutunun icindeki radyoaktif madde isima yaparsa, kutunun icine kurulan mekanizma geregi, bu ici zehir dolu bir tupu kirip kediyi oldurecek, eger atom isima yapmazsa kedi canli kalacak.
Kutu kapali oldugunda kedinin olu mu canli mi oldugunu bilmiyoruz dogal olarak. Bunu ancak kutuyu acinca ogreniyoruz. Simdi, isin ilginc tarafi, kuantum fiziginde, atomun belli bir anda isima yapip yapmayacagini ifade eden denklemlerin yorumuna gore, kedinin biz kutuyu acana kadar hem olu, hem canli, yani yari olu oldugunu kabul etmemiz gerekiyor. Cunku bu denklemler, atomun isima yapmasi ve yapmamasi durumunu superpozisyon olarak birlikte ifade ediyor.

''Paralel Evrenler'' sizce varmı böyle bişey??

Paralel Evrenler

Bilimadamları artık paralel evrenlerin hatta sayısız paralel evrenin var olduğunu ve bizim de o evrenlerden birinde yaşadığınızı düşünüyorlar. Diğer evrenler; zaman, uzay ve maddelerden oluşuyor ki bazılarında siz de farklı bir formda yaşıyor olabilirsiniz. Yine ilginçtir, bilimadamları bu paralel evrenlerin bize olan uzaklıklarının bir milimetreden az olduğuna inanıyorlar. Aslında yerçekimi de bizim evrenimizle beraber varolan başka bir evrene dair küçük bir ip ucu.

Paralel evrenler yılarca belirsiz bir konu olarak kaldı. Bilimkurgu yazarları, var olabilecek farklı kainatlar üzerine yorum yapmaktan hoşlanıyorlardı. Bir keresinde Elvis Presley'in hala yaşıyor olabileceği ya da İngiliz İmparatorluğunun hala tüm gücüyle hüküm sürüyor olabileceğini söylediler. Muhafazakar bilim adamları ise tüm bunların absürd olduğunu ileri sürdüler. Oysa şimdi görülüyor ki bu iddia aslında çok da absürd değilmiş. Paralel evrenler var ve birçok bilimkurgu yazarının yazmaya cesaret edebileceğinden çok daha farklılar.

Çok Daha Büyük Boyutlar

Hepsi superstring teorisinin, hiperuzay ve kara delik olgularının bilimadamlarının varolan evreni tanımlamaya yetecek üç boyutun yeterli olmadığını anlamalarına neden olmasıyla başladı. Aslında tam 11 boyut olduğu düşüncesinde bazı bilimadamları. Araştırmayı bitirdiklerinde evrenimizin sallandıkça yer değiştiren sayısız baloncuğun arasında duran bir baloncuk olduğu sonucuna varmışlardı.

Bir düşünün: ya iki "baloncuk evren" birbirine çarparsa? Cambridge Üniversitesi' nden Prof.Neil Turok, Pennsylvania Üniversitesi' nden Prof.Burt Ovrut ve Princeton Üniversitesi' nden Prof.Paul Steinhardt bunun yaşandığına inanıyorlar. Peki ya sonuç? Büyük bir Big bang ve sonunda yeni bir evrenin- bizim evrenimizin- oluşumu. Bu fikir tüm bilim dünyasını şaşırttığı gibi uzlaşımsal big bang teorisini de baş aşağı çevirdi. Demek ki Big bang yani büyük patlama herşeyin başlangıcı değil. Bundan önce de zaman ve uzay vardı. Aslında Big bang ler her an olabilmekte.

Paranormal
"Paranormal", uzayda aynı boşluğu dolduran fakat normal şartlar altında birbirleri ile etkileşimi olmadığı varsayılan "paralel dünya veya evren"lere denir Her evren sadece kendisine göreceli olacak şekilde gerçektir. Ne zaman bu evrenler arası ayrım karmaşası olur ve iki evren arası bir etkileşim gerçekleşirse, buna "paranormal olay" denir. "Hayaletler", "ruhlar", "cinler", "zamanda bükülmeler" ve diğer doğa üstü olayların tamamı, paralel evrenlerden birisinin diğeri içerisinde geçici olarak "gerçek" olmasına bağlanabilir. Peki böyle bir şey gerçekten olabilir mi? Cevap olağandışı görünse de: "Evet"tir.
Bilindiği gibi atomu oluşturan atomaltı parçacıklar , "Dalga özelliği" içeren zerrelerine kadar parçalanabilir. Öyleyse her madde dalgalardan oluşur. Bu dalgaların frekans, genleşme, kutuplaşma, vs… gibi çeşitli karakteristik özellikleri vardır. Kuantum fiziğinin, maddenin atom altı boyutunun tuhaf karakterini inceleyen birkaç modeli vardır. Bunlardan birisi de "Paralel Evrenler Teorisidir." Diğer teorilere göre daha fazla açıklama getirmiş olsa da, az anlaşılır olması günümüz bilim adamlarınca geçerli model kabul edilmesini engellemiştir. Bilim adamları günümüzde tercihlerini "Copenhag Teorisi"nden yana kullanmalarına rağmen, aralarında paralel evrenlerin de bulunduğu diğer teorilerle eşit geçerliliği olduğunu itiraf ederler.
Dalga boyları aynı maddelerin özniteliklerinin de aynı olduğunu görmek için müspet bilimin çerçeveye bakış açısını biraz genişletmek yeterli olacaktır. Aynı özelliklere sahip dalga boyları birbirlerine göreceli olacak şekilde gerçektir. Diğerlerinden farklı özelliklere sahip dalga boyları olması halinde (Mesela frekans) üstteki durum geçerli olmayacaktır.
Aynı dalga boylarından meydana gelen maddeler evrenleri oluşturur. Diğer dalgalar birbirlerinde etkilenmezler ve farklı frekanslara sahip radyo dalgaları gibi havada birbirleri ile karışmadan varlıklarını sürdürürler.Öyleyse pek çok evren aynı boşlukta var olabilmektedir.
Maddenin doğal dalgasındaki bir iniş çıkış onu diğer evrenlere yaklaştırabileceği gibi kısmen eşleşebilir de. Bu durumda, evrenlerden biri diğeri için gerçek olabilir. Eğer evrende yaşayanlar da bu gerçeklik içinde yer alırsa, hayalet ve ruhlar için bir açıklama getirilebilir.
Eğer ruhlar ve öteki varlıklar diğer evrenin birer parçası iseler, ya evrenler arasındaki frekansı değiştirme metodları geliştirmiş ya da bir kısa bir süre için de olsa bizim evrenimizin bir parçası olmanın yolunu bulmuşlardır. Eğer bu etkileşim tam olarak gerçekleşirse en az herkes kadar somut olurlar, bu etkileşim mükemmelin biraz altında olursa saydamlık söz konusu olabilir; genel izlenim de bu yöndedir. Daha düşük uyumlar yine evrenler arası etkileşim ile sonuçlanabilir fakat bu sonuç gözle görülemeyecek düzeydedir.
Zamanda yolculuk
"Zaman" belki de dalga boylarındaki frekansların sürekli ve istikrarlı bir değişimidir. Öyleyse "zaman" da paralel evrenler değişimi ile açıklanabilir. Bu da geçen her dakikanın kendisi için paralel bir evren oluşturduğu anlamına gelir. Aslında tüm paralel evrenler farklı zaman dilimleri içerisindeki bu evrendir. Öyleyse zaman akışı vücudumuzu oluşturan maddelerin dalga boylarındaki sürekli ve istikrarlı değişimin sonucudur ve daima bizim bir evrenden başka bir evrene geçmemize neden olur.
O zaman bu kurama göre, ruhani dünyalar bir değişim içerisinde olan paralel evrenlerdir. Bu oluşum zamanda yolculuğa da olanak tanımaktadır. Tek yapılması gereken kişinin bünyesini oluşturan maddelerin dalga boyunu değiştirmenin bir yolunu bulmaktır. Eğer bu değişim gerçekleştirilebilirse, şu anki zamandan başka bir zamana yolculuk söz konusu olabilir. Paralel evrenler arası geçiş dizgesindeki aksaklıklar zamanda bükülmenin etkilerini açıklar. O halde hayalet tren, cin vs… gördüklerini iddia eden kişiler aslında geçici olarak başka bir süreç içerisinde yer almışlardır.

kaynak siriusfo

İZMİRLİ VE İSTANBULLU(hikaye süper)

SELAM KANKALAR BU HİKAYEYİ BİR ARKADAŞIM ANLATMIŞDI DAHA ÖNCEDEN DUYMUŞSANIZ LÜTFEN BİLİYODUK FİLAN YAZMAYIN.....

Bundan bir kaç yıl önce izmirli istanbulda bir üniversiteyi kazanır ve okumak için oraya gider zaman geçer okul başlar bu genç yurtda kalmakdadır tabi yurt arkadşalığı malum ister istemez samimi bir kişi dostunuz oluyo bu izmirlininde istyanbullu arkadaşı oluyo
Zamanla birbirlerine çok fazlasıyla alışıyolar ve istanbullu izmirli kardşeim gel kendi evimize çıkalım orda daha rahat ederiz ve daha çok gezme fırsatımız olur sende bende bişeyler beceririz nasıl olsa
izmirli peki der ve eve çıkarlar
zaman geçer bunların dostluğu okadar iyidirki kardeşdende yakındır
ve okul artık bitmişdir üniversite hayatı bitmiş iş hayatı başlıyacakdır izmirli istanbullu kardeşim ben artık izmirime vatanıma geri döneceğim hadi sende gel oraya yerleş der istanbullu ben buraları bırakıp gidemem yapamam der ve çok zorda olsa ayrılırlar
Aradan yıllar geçmiş izmirli güzel bir şirkette iş sahibi olmuşdur ve istanbula işi çıkmışdır birden aklına arkadaşı gelmişdir ya bir arıyım ne yapıyor ne ediyor diyerek arar ve yanına geleceğini söyler
istanbullu evinde misafir eder istanbullununda güzel bir işi vardır.
Evinin tam karşısında ist. linin çok güzel bir kızla konuşuyordur konumakda değilde bakışmak çünkü ist.li çok utangaçtır ve bir türlü konuşamaz izmirli ise tam bir çapkın o biçim (ben gibi :P) neyse izmirli bu kızı bir kaç günde tavlar ve evlenme teklif eder kız kabul eder ve ist.liye ben şu kızla evleniyorum der
ist linin bütün dünyası yıkılmış ama kardeşinden çok sevdiği arkadaşına ses çıkaramamışdır.
Aradan çok uzun yıllar geçmiş ve izmirliden ses çıkmıyodur ama ist.li kendini içkiye vurmuş ve bütün herşeyini kaybetmişdir aşk uğruna bütün herşeyini bir gün yine rezillik içinde sürünürken aklına izmirli gelir ve bu bana yardımcı olur der ve izmire gitmeye karar verir arkadaşının kartı elindedir ev adresine gitiğinde izmirin en güzel yerlerinden birinde sanki bir sarayda yaşıyodur izmirli
kapısına gider ve zili çalar hizmetçi kadın kapıyı açar kimi aradınız der ist.li ben izmirli kardeşime gelmişdim der bekleyin der ve içeri gider bir kaç dakika sonra kadın sizi tanımıyorum beyefendi diyerek adamı kovar adam ama nasıl olur o benim kardeşimdende yakındı nasıl tanımaz der ve adamı kovar
İStli karşıdaki güzel çiçekli parka geçer ve için için ağlamaya başlar yanına bembeyaz sakallı bir amca gelir ve oğlum neden ağlıyosun ne oldu der bu boşver amca diyerek ağlamaya deam eder yaşlı adam söyle anlat bana anlatır olanları yaşlı amca gel der adamı giydirir temizler ve yanına işe sokar aDAM şehrin en zengin kuyumcularındandır.
Bİzim istli kuyumcu olmuşdur ve artık yükselmek onun için kin haline gelmişdir
bir gün amca oğlum benim bir kaç saat işim var diyerek dükkandan ayrılı bir yaşlı teyze gelir dükkana elinde simsiyah bir bavul ve oğlum bak der
BU ÇANTAYI 1 SAATE KADAR GELİRSEM ALIRIM GELMEZSEM SENİNDİR
adam şok olmuş bir halde tamam der
aradan saaatler geçmiş halen kimse yokdur ve ama gelmişdir amcaya anlatır olayı aç bak der açıp baktığında bavulun içinde sırf altın vardır ve genç bunu kabul etmem der amca ise sana gelmiş kabuledeceksin der
HAYIR der ozaman ver o çantayı bundan sonra malımın yarı ortağı sensin genç kabul eder zorda olsa
zamanla dükkana bir genç kız gelmektedir bir küçük altın bir bozdurup künye sorup duruyormuş ama sanırım parası olmadığından alamıyomuş gen bir bün bu güzel kızdan hoşlandığını afrk edip konuşmak için bütün gücü toplamış ve konuşmuşda
kıza evlenme teklif etmiş kız kabul etmiş ve davetiyeler basılmış isimler yazılırken gencin aklına birden izmirli hain arkadaşı gelmiş ve onuda çağırmak istemiş nişanlısı kabul etmiş
İŞDE BÜYÜK GÜN DÜĞÜN GÜNÜ KAPIDAN İZMİRLİ ARKADAŞI YAVAŞ YAVAŞ BİR BAŞINA GELİYORMUŞ:
Hemen mikrofounu eline kapmış istanbullu bakın değerli misafirler şu karşıda gördüğünüz ŞEREFSİZ varya öyle bir *********ki benim en kötü günümde beni evinden kovdu ben ne ne rezillikler çektim ama şimdi çok zenginim ve herşeye sahibim şimdi o *********i bu yüzden çağırdım.
İZMİRLİ: BİTTİMİ SAYIN ŞEREFSİZ ARKADAŞIM İSTANBULLU
Herkes şaşırmış vaziyette dinlerken
SEN ŞEREFSİZ KARDEŞİM İSTANBULDA ATNIMADIĞIN BİR HAYAT KADININA GÖNLÜNÜ KAPTIRMIŞDIN VE BEN SANA BIRAK DESEM BENİ DİNLEMİYECEK HAYATIN BOYUNCA EZİLECEKDİN EVLENDİM AMA ERTES GÜNÜ boşadım o kadını
SEN ŞEREFSİZ ARKADAŞIM o halinle evime geldin benim yüreğim dayanırmıydı seni o halde görmeye üzülemeyesin diye BABAMI YOLLADIM İŞE ALDIRDIM ANAMI YOLLADIM BAVULLA ALTIN YOLLADIM ŞEREFİZ ARKADAŞIM KARDEŞİMİ SANA EGLİN VERİYORUM DAHA NE İSTİYOSUNN...................................... ............................

türklerden guinness rekorları

işte türklerin sahip olduğu guinness rekorları


* Kişi başına ekmek tüketiminde dünya birinciliği (Kişi başına 199.6 kilogram)

* Hakan Şükür'ün, Dünya Kupası'nda 11'nci saniyede attığı en hızlı gol (29 Haziran 2002)

* 81 sessiz harften oluşan bir Kafkas dilini dünyada tek konuşan kişi, Tevfik Esenç (1992 yılında öldü.)

* Selçuk- Efes'te 20 bin kişinin deve güreşi izlemesi.

* 150 mm boyutunda dünyanın en büyük mikrop fosilinin (foraminiferida) yaşlı bir kayada Türkiye'de bulunması.

* En değersiz paranın Türk Lirası olması (Şubat 2003, 1 USD = 1.672.449 TL)

* 8.8 cm ile Artvin'li Mehmet Özyürek'in en uzun burun rekoru.

* Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu'nun halterde kırdığı 2'şer rekor.

* Bilkent Üniversitesi'nce dünyanın en küçük mikrofonunun yapılması (Ortalama saç kalınlığı 50 mikron iken bu mikrofunun çapı 40 mikron idi.)

* Adana Rotary Kulübü'ne ait en uzun çamaşır ipi (33081 metre) ve üzerine asılı 42.300 parça çamaşır

* Kırkpınar Güreşleri, 1460'dan beri aralıksız devam eden en eski güreş organizasyonu.

* Hakan Zengin, 433 metrekarelik dünyanın en büyük bayrağı ile paraşütle Eskişehir'de atladı. (17 Haziran 2004)

* İlker Yılmaz, burnundan aldığı sütü 2 metre 795 mm ileriye gözünden fışkırtması. (1 Eylül 2004)

* Akdeniz Üniversitesi'nde 1983 öğrenci aynı anda balon patlatarak rekor kırdı. (12 Mayıs 2004)

Örümcek ağının esrarı çözülemiyor


Bilim adamlarının asırlardır kimyasındaki esrarı çözmek için çalışmalarını sürdürdüğü örümcek ağlarının, aynı kalınlıktaki çelik telden 5 kat daha sağlam olduğu belirlendi.

Taklit edilmesi durumunda teknoloji ve endüstride kullanılabileceği pek çok alan hayal bile edilemezken, örümcek ağlarının kimyasal özellikleri sebebiyle gerçek birer mühendislik mucizesi olduğu bildirildi. Uzmanlar iz bırakmayan ameliyat ipliklerinden, çok hafif kablolara, kurşun geçirmez kumaşlardan esneyen emniyet kemerlerine kadar pek çok alanda kullanılacak olan ağların esrarını çözmeye çalışırken ilginç bulgulara ulaştı.

Çapı bir milimetrenin binde birinden daha küçük olan örümcek ipliğinin aynı kalınlıktaki çelik telden 5 kat daha sağlam olduğu tespit edilirken, ağın kendi uzunluğunun 4 katı kadar esneyebildiği kaydedildi. Ayrıca son derece hafif olma özelliğini de bünyesinde barındıran örümcek ağları, dünyanın çevresi boyunca uzaması halinde 320 grama ulaşıyor.

Örümceklerin 380 milyon yıldır ördükleri ipliklerin hammaddesinin saç, tırnak, tüy ve deri gibi birbirinden çok farklı maddelerin yapı taşı olan "keratin" adlı proteinden oluştuğunu belirleyen zoologlar, gerilme esneklikleri çok fazla olan örümcek ipeğini kopartmak için gereken enerjinin, benzer biyolojik materyalleri koparmak için gereken enerjiden on kat daha fazla olduğunu ortaya çıkardılar.

Renk körü olan örümceklerin bozulan ağını yiyerek yeniden iplikçik ürettiği de kaydeden uzmanlar, ağların tamamen geri dönüşümlü olması sebebiyle araştırmalarını aralıksız olarak sürdürüyor.

Kola Kutuları Temiz mi? Acaba..

Kutusu üzerinden açılıp içilen içeceklerin, çeşitli hastalıklara ve hatta ölümlere neden olduğu bildirildi. Üzerleri iyice temizlenmeden içilmesi, sağlığımızı tehdit etmektedir. En son İsviçre'de bir bayanın ölüm nedeni olarak gösterilmesi, bu konunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Bizlerin kullanımından önce, depolarda ve benzeri yerlerde saklanan kutuların üzerinde çeşitli hayvanların gezinmeleri sonucunda oluşan bu tür mikroplar, iyice temizlenmeden direkt ağzımızı dayayarak içmemiz durumunda çok ciddi hastalıklara neden olmaktadır. İspanya'da yapılan bir araştırma sonucunda, kola kutularının, tuvaletlerden daha fazla kirli olduğu ortaya çıkmıştır

Astral Seyahat Hakkında Bilgi..

Astral Seyahat Nedir?

Bedenimizi belirli bir süre terk ederek çeşitli yerlere düşünce hızı ile gidip, gittiğimiz yerlerde meydana gelen olayları izleyebilmemiz mümkündür. Parapsikoloji Enstitüleri'nde incelenen Duyular Dışı Algılamalarımız arasında en ilginçlerinden biridir...

Şuurumuzun fiziki bedenimizin dışına yansıması ya da diğer bir tanımla, şuurluluk alanımızın genişleyerek beden dışına taşma olayına Astral Seyahat veya Şuur Projeksiyonu adı verilir.

Bu yansıma fiziki evrenin her hangi bir noktasına olabildiği gibi, fiziki evrenin ötesindeki ortamlara da olabilmektedir. Diğer Duyular Dışı Algılamalarımızda olduğu gibi aslında hepimizde bu yetenek vardır. Fakat hepimiz bu yeteneğimizi kullanamayız.

Parapsikoloji Kürsüleri'nde, özel metodlarla gerçekleştirilen Astral Seyahat çalışmalarında oldukça önemli adımlar atılmış durumdadır: İnsan yapısına, yaşama, varoluşa, fizik evren yapısına yepyeni boyutlar getiren bu çalışmalar aynı zamanda, ölüm ve ölüm ötesi yaşamla ilgili konular hakkında da son derece önemli bilgilerin biraraya getirilmesinde çok büyük bir fonksiyon görmüştür.

Astral Seyahat Herkes Tarafından Yapılabilir mi?

Evet... Özel metotlarla bu yeteneğimizden yararlanabilmemiz mümkündür. Ancak bıkmadan, usanmadan, büyük bir sabırla üstünde çalışılması gerekebilir. İlk denemelerinde bu tecrübeyi yaşayabilenler olmuşsa da, genellikle uzun süre üstünde çalışılması gerekebilir. Bu çalışmada başarı elde edip edememeniz tamamen size bağlıdır. Özellikle deney öncesi sağlamanız gereken şartları tam anlamıyla yerine getirebilirseniz, başarısızlığa uğrama şansınız oldukça azalacaktır.
Özel çalışmalarla gerçekleştirilebilmekte olan Astral Seyahat, hiç bir çalışma yapmadan bazen kendiliğinden de yaşanabilir. Dünya üzerinde birçok insanın başından böyle bir tecrübe geçmiştir.
Kendiliğinden meydana gelen olaylarda genellikle bu ayrışma uyku sırasında gerçekleşir. Uyumakta olduğu bir sırada kendini bedeninin dışında hatta bedenini yukardan seyrederken bulan insanların sayısı bir hayli fazladır. Bu tür bir olayla karşılaşan bazı kişiler, bu konuda yeterli bilgiye sahip değilse, kendinde psikolojik dengesizliklerin başladığı endişesine kapılarak, bu olaydan hiç kimseye söz etmeme yolunu seçmektedir. Oysaki bu, herhangi bir rahatsızlık belirtisi değil, parapsişik bir yeteneğimizin kendiliğinden ortaya çıkmasıyla meydana gelen bir tecrübedir.

Fiziki Beden Terkedilebilir

Kendimizi o kadar çok fiziki bedenimizle bir görmeye alışmışızdır ki, onu geçici bir süre de olsa terk etmek fikri bile bazılarımıza garip duygular verebilir... İnsanı sadece fizik bedenden ibaret görenler ya da ısrarla böyle görmek isteyenler için bu yeteneğin olması büyük bir talihsizliktir!... Çünkü bu yeteneğimiz bizim sadece fiziksel bir yapıya sahip olmadığımızın en büyük kanıtlarından biridir.
Çok eski çağlardan günümüze kadar hemen tüm toplumlarda Astral Seyahat yapabilen kişiler çıkmıştır.

Günümüzde yapılan laboratuvar deneyleri ise, bizlere son derece ilginç ve adeta elle tutulur bazı sonuçlar vermiştir. Ölmekte olan hastalar tartılmış, terlemenin getirdiği kayıplar göz önüne alınmış ve kaydedilmiştir. Ölüme doğru, saatte 28 gramlık toplam hafifleme izlenmiştir. Ölüm gerçekleştiğinde ise, bir anda beden 21 gram hafiflemiştir. Ayrıca birçok ölüm anı fotoğraflarında, bedenlerin üzerinde bulutumsu görüntüler belirmiş hatta bunların bir kısmı fotoğraflarla da belgelenmiştir... Demek ki, vücuttan dışarı çıkan bir şey vardır. O şey gerek ölüm, gerek normal uyku, gerekse astral ayrılma anlarında fizik bedeni terketmektedir.

Benliğin ve bedenin birbirinden ayrılması; bazen uykuda, bir baygınlık ya da ağır bir hastalık anında da ortaya çıkabilmektedir. Böyle bir olayla karşılaşan birçok kişi bedenini yukarıdan seyredebilmektedir. Bazıları kendilerini bir bulut olarak tarif etmişlerdir. Bu da bedenden dışarı çıkan birşeylerin olduğunun en büyük kanıtlardından biridir. Bir kısmı da bedenlerine göbekbağına benzer ışıltılı bir bağla bağlı olduklarını anlatmışlardır. Ayrılma olayını yaşayan kişi genellikle çok mutludur ve hafiflemiştir. Duvar, kapı gibi bütün katı engellerden rahatça geçebilir. Bazı olaylarda astral seyahat yapanların, ölmüş yakınlarıyla karşılaştıkları da görülmüştür. Fiziki hiçbir eşyaya veya yakında bulunan bir başka kişiye temas edilememektedir.

Olayın başında ve sonunda hissedilen temel duygular, bir boşluğa doğru düşüş ve felç olma hissidir. Bu iki duyguyu herkes yaşamıştır. Özellikle uykuya geçiş anlarında bir boşluğa düşüş duygusu ve arkasından gelen müthiş bir korku hepimiz için tanıdıktır. Hatta bazen hareket etmek isteriz ama bir türlü edemeyiz, sanki elimiz ayağımız bağlanmıştır.... Bir güç bizi engellemektedir... Yani bedenimiz benliğimizi dinlememektedir. Bunun sebebi astral bedenimizin fizik bedenimizle olan irtibatının o anda zayıflamış olmasıdır. Halk arasında genellikle bu tür hareketsiz kalma durumlarına kara basan geldi insanı etkisiz bıraktı gibi yorumlar yapılmaktaysa da, bu olayların kara basanlarla falan hiç bir ilgisi ve alakası yoktur.

İslam Düşünürleri'nin Konuya Yaklaşımları

Mevlana Celalettin Rumi, ruhun uykuda bedenden ayrıldığını söyler ve Mesnevi'sinde bu düşüncesini şöyle belirtir: "Can; atlarınızı eğersiz koyar, bu sır ölümün kardeşidir, sırrıdır. Ama gündüzün geri gelmesi için ayaklarını uzun bir bağla bağlar. Can; boşlukta astar gibi gizlidir, bedense yorgan altında döner durur. Sen bedensiz bir bedene sahipsin."

İbni Sina, insanın ruhla bedenden oluştuğunu belirtir. Ve şöyle der: "Beden nefsin çalışmasına uygun bir hale gelince, ruh bedene gönderilir, istenirse bedenden ayrılır. Tamamen ayrılınca bir daha yok olmaz."

Tasavvufi çalışmalarda ruh ve beden ilişkisinin üzerinde özellikle durulur. Mesnevi'nin birçok yerinde, Ahmed Efla-ki'nin "Ariflerin Menkıbeleri" adlı eserinde ve sayısız evliya, ermiş ve veli öykülerinde; ruhun gerek istenildiği zaman, gerekse istemeden bedenden ayrılabildiği anlatılmıştır. Genellikle bu olay keramet ve mucize olarak nitelendirilir. Şeyh Bedrettin, "Varidat" adlı eserinde bunu açıkça anlatır:

"Bazen kendimi latifleşmiş hissederim, fizik bedenim o varlığın bir kopyasıdır. Bu latif varlık, beden şeklinde görülür. Tıpkı buharın yoğunlaşmadan evvel görülememesi gibi, buhar yosunlanınca bulut olur, görülür."

Örnekleri çoğaltmak mümkün... Ancak konuyu çok uzatmamak için birkaç örnekle yetiniyoruz...

Diğer Dinlerin Astral Çıkış Hakkındaki Görüşleri

Hint Öğretileri'nde insanın üç bedenden oluştuğundan sözedilir. Bunlar fiziki, esiri ve ruhsal bedenlerdir. Taoist düşüncede insan vücudunda, evrenin mutlak enerjisinin bir zerresinin depolandığı ve bu enerjinin ruhsal bir varlık olduğu ifade edilir. Bu ruhsal enerji, eğitim ve öğrenim sonucu fizik beden dışına çıkarılabilir. Doğu inançlarının ve öğretilerinin dışında, batıda da aynı yaklaşımlar görülür. Hz. İsa'nın havarisi St. Paul, insanda ruhsal ve doğasal iki beden olduğunu söylemiştir.

İsa Peygamber, İncil'de şöyle demektedir:
"Öyle bir adam bilirim ki, bedenin dışında mı? Bilinmez..." (İncil, 2/12:3)
1195'te İtalya'da yaşayan ünlü Aziz St.Antuan'ın mucizeleri arasında, bedenini bir kilisede bırakıp, başka bir kiliseye gittiği ve orada göründüğü olayı yer almaktadır.

Fiziki Beden ve Astral Beden

Normal şartlar içinde yaşarken şuurumuz (bilincimiz) fiziki bedenin içinde toplanmış durumdadır.
Geçmişden günümüze kadar gelen tüm toplumların geleneksel bilgilerinde; fiziki bedenimizin dışına taştığı özel durumlarda, şuurumuzun toplandığı başka bir bedenden daha bahsedilmiştir... Ölüm anında bedenden ayrılarak spatyoma intikal eden ruhsal enerjinin kullanmaya devam ettiği ve çeşitli yaşamlar boyunca kullanılan bir bedendir bu...

Konuyu biraz açalım...
Ruhsal Enerjinin en önemli özelliklerinden biri şuurlu bir varlık oluşudur.
Hep sorulur... Ruh nedir diye...
Ruh Varlığı: irtibat sağlayabildiği alemlerin icaplarına uyarak, o alemlere konsantre olabilen ve konsantre olduğu alemlerde planlar tertip ederek bedenlenebilen şuurlu bir varlıktır.
Bu tanım şu ana kadar elde edilebilmiş olan Ruh Varlığı'nın özellikleriyle ilgili en kapsamlı ve eğer yeteri kadar anlaşılabilirse içinde bir çok bilgiyi barındırabilen bir tanımdır... Bu tanımda da görmüş olduğumuz gibi en belirgin vasıflarından biri; onun şuurlu bir varlık oluşudur...

İrtibat sağlayacağı fizik alemlerin özelliklerine göre, varlık kendi şuurunu belli bir oranda daraltmak zorundadır... Başka türlü o alemlerin icaplarına, yani şartlarına uyum gösteremez.
İrtibata geçeceği o fizik alemin özelliklerine göre varlık; bazen % 10, bazen % 30 , bazen % 70 , bazen de % 90'lara varan, şuurunda daraltmalar yapmak zorunda kalır... Şu anda bizim dünyamızda olduğu gibi...

Eski Sufiler'in Dünyayı hapishane hayatına benzetmiş olmalarının sebebi budur... Dünya üzerinde mevcut potansiyel enerjisinin ancak çok küçük bir kısmını kullanabildiğini ve bu nedenle çok kısıtlı şartlarda yaşamakta olduğunu farkeden insanlar çok eski devirlerden beri, inisiyatik merkezlerde daha hür ve daha özgür bir yaşamın yollarını aramaya çalışmışlardır... Ve bu özel çalışmalara katılanlar yaptıkları özel çalışmalarla bazı ruhsal tecrübeler de yaşamışlardır. Bunların arasında Astral Seyahat da bulunmaktaydı. Bizzat kendilerinin de deneyerek gözlemledikleri bu çalışmalar; gerçekten de ruhsal enerjinin fiziki bedenin haricinde bazı bedenler kullandığını göstermiştir...

Astral Beden ve Aura

Potansiyel enerjisinin ancak % 10'luk bir kısmıyla varlık bu dünyada yaşarken, şuurunun da tamamım değil sadece % 10'luk daraltılmış kısmım kullanabilir. Dolayısıyla sahip olduğu pekçok ruhsal yeteneklerini bu dünya yaşamında kullanamama durumuyla karşı karşıya kalır. Bütün bunların sonucu olarak, kendisini sadece bedenden ibaret bir varlık olarak görme yanılgısı içine dahi düşebilir. Oysa ki ben dediği bilinci asıl ruhunun sonsuz imkanlarından sadece ama sadece çok küçük bir kısmıdır...

Şuurun toplandığı birden fazla merkez vardır ki bunlardan bir tanesi, çok eski devirlerden beri astral beden ya da esiri beden olarak isimlendirilmiştir.

Belirli sinir merkezlerine bağlı bulunan, bir nevi seyyal enerjetik maddeler toplamıdır da diyebiliriz bu astral bedene...


Bu enerjetik bedenin fiziki bedenle irtibatından doğan bir ışınım vardır. Mavimsi gri renkteki bir dumana benzer görüntüsü olan bu ışınımı, bazı medyomik hassasiyete sahip insanlar görebilmektedir. Bu ışınım hareketi; fiziki bedenin her yerinde, çeşitli renklerde kendini gösterir. Biyomanyetik bu enerji alanına hepimizin bildiği gibi Parapsikoloji'de "Aura" ismi verilir.
Anlayışımızı kolaylaştırmak için fiziki bedeni bal peteklerine benzetecek olursak, söz konusu enerjetik astral bedenin bu petekleri dolduran bir akışkan olduğunu söyleyebiliriz...

Belirli bir şekli olmayan bu maddeler topluluğu, varlığın düşünceleriyle istenilen bir görünüme sokulabilir. Hayalet gördüğünü iddia eden insanların gördükleri şey aslında işte bu astral bedenin çeşitli şekillere bürünmüş halidir... Yani hayalet denilen şey ruhun görüntüsü değil, ruhsal enerjinin şekillendirdiği astral bedendir.

Dünyanın birçok ülkesinde bu konuyla ilgili çalışmalar, 1960'lı yılların sonlarına doğru önemli sonuçların alınmasına yol açmıştır. Hatta ruhsal bir enerjinin varlığım kabul etmeyen ve materyalizmin kalesi olan eski Demirperde Ülkeleri'nde bile...

Örneğin; 1968 yılında Çekoslavak ve Bulgar bilimadamları dünya kamuoyuna ortak bir açıklama yaparak; bitkiler ve hayvanlar da dahil olmak üzere, tüm canlı varlıkların sadece atom ve moleküllerden meydana gelen fiziki bir bedenlerinin olmadığını, fiziki bedenin eşi olan bir enerji bedenin de mevcut olduğunu keşfettiklerini ilan etmişler ve bu bedene de "biyolojik plazma bedeni" adını vermişlerdi...


Kirlian Kamerası'nın Yapısı

Herhangi bir organı kesilen hastalar çoğunlukla o organı yerinde hissettiklerini belirtirler.
Rus bilim adamları yaptıkları aura ile ilgili denemelerde, esası Kirlian Fotoğrafçılık Metodu'na dayanan bir metod ile önce sağlam bir yaprağın sonra da 1/3'ü kesilmiş olan bir yaprağın fotoğraflarım çekmişlerdir



İlk fotoğrafta yaprak üzerinde yanıp sönen parlak canlı ışık huzmeleri ve yaprağın kenarlarında bir hat şeklindeki aydınlık alanın mevcudiyeti yine kendini göstermiştir. İkinci fotoğraftaki görüntü ise oldukça farklı olmuştur. Bu sefer yaprağın yüzeyi yine tam olarak görünmüş ancak kesilen parçanın olduğu yer diğer kısımlardan bir çizgi ile ayırd edilebilecek şekilde şeffaf kalmıştır.

Astral bedenin maddesi devamlı bir hareket halinde olup akıcıdır. Kendisine has bir titreşim hızı vardır. Frekansı duyu organlarımızla algılayabildiğimiz maddelerin frekanslarından çok yüksektir. Bu sebeplerden dolayı, fiziki maddeler onun için bir engel teşkil edemezler. Örneğin bir duvarın içinden kolaylıkla geçebilir. Astral bedenin akıcı olması ona bölünerek kendi eşitlerini meydana getirebilme özelliğini kazandırır. Böylelikle astral bedenin bölünmesi sağlanarak frekansı değiştirilebilir. Astral bedenimizin mevcut frekansını yükseltebilmemizle düşüncelerimizin pozitif kalabilmesi arasında büyük bir paralellik vardır.

Astral Bedenin Fizik Bedenle Olan İrtibatı

Fiziki ve astral bedenler oluşumlanndaki maddeler açısından birbirlerinden çok farklı olup, fiziki beden fiziki plana, astral beden de astral aleme aittirler. Şuur kütlesi, fiziki bedende toplandığı zaman, sadece fiziki alemi fark edebilmekte, astral alemi algılayamamaktadır. Şuur kütlesi astral bedende toplandığı zaman ise sadece astral alemi farkedebilmekte, fiziki alemi algılayamamaktadır. Öyle görünmetedir ki, belirli şartların oluştuğu özel durumlarda, bu iki halin arasında, iki planın da kısmen algılanabildikleri diğer haller de mevcuttur.

Bu hallerin yaşanmasına en önemli etken hepimizde bulunan fakat hepimizde su üstüne çıkmayan Durugörü, Telepati, Astral Seyahat, Psikometri ve benzeri Duyular Dışı Algılamaları'mızdır.
İşte Astral Seyahat da özellikle ruhsal dünyanın gizemli kapılarını aralamada önemli işlevlerde bulunmuştur. Örneğin ruh ve beden ilişkisinin nasıl gerçekleştiğine dair önemli ipuçlarının yakalanmasına sebebiyet vermiştir.

Kendiliğinden ya da belirli metodlarla astral seyahati gerçekleştirmiş olanlar, astral bedenin fiziki bedene bir kordon ile bağlı olduğunu farketmişlerdir.. Bu olağanüstü tecrübeyle karşılaşanlar kordonu genellikle şu şekilde tarif etmişlerdir:
"Elastiki bir ip, elastiki bir kablo, bir ışık sütunu, gümüş
renginde bir ışık, duman gibi kordon, esrarengiz bir tesir akımı
vs.."
Genellikle bu kordona Parapsikoloji'de "gümüş kordon" denir. Astral Seyehat sırasında ne kadar uzaklara gidilirse gidilsin bu kordonun kopması mümkün değildir. Bu kordon geniş bir frekans aralığında korkunç bir hızla dönen ve titreşen moleküller kütlesidir.

Fiziki bedenden dublenin ayrışması esnasında; bu ayrışmanın niteliğine bağlı olmak üzere, şuurumuz ya bu duble vasıtasıyla sadece fiziki sahalara nakledilir ya da şuurumuz yavaş yavaş astral sahalara doğru kaymaya başlar.

Astral Seyahat Tekniklerine Giriş

Pratik Astral Seyehat tekniklerine geçmeden önce deney öncesi sağlanması gereken çok önemli şartlar vardır. Ve hemen belirtelim ki, bu şartlar yerine getirilmeden, Astral Seyahat yapılabilmesi mümkün değildir. Deney öncesi sağlamanız gereken şartları yerine getirebilirseniz; çalışmanızda elde edeceğiniz başarıya %60 yaklaştınız demektir.

İlk olarak uygun bir yer seçimiyle çalışmaya kendinizi hazırlayın. Herkes yattıktan sonra odanızda bu çalışmayı yapabilirsiniz. Üzerinizde sizi rahatsız etmeyecek, sizi sıkmayacak bir elbise olmasına dikkat edin. Odanız ne çok soğuk, ne de çok sıcak olmamalıdır.

Evdeki diğer insanları, özel bir çalışma yapacağınızı ve sizi kesinlikle rahatsız etmemeleri konusunda uyarın. Bedeninizden ayrıldığınızda, herhangi bir kimsenin yanınıza gelmesi sizin bedeninize ani dönmenize sebebiyet verebilir. Bu konuda dikkatli olun.

Eğer herhangi bir sebepten dolayı, ani geri dönüş yaparsanız, yatıp uyumak yapılacak en iyi şey olacaktır. Böylelikle astral bedeniniz uyku esnasında kendiliğinden ayrışıp tekrar fizik bedene geri döneceği için, az Önceki ani girişin olumsuz etkisi kendiliğinden kaybolacaktır.

NİYETİNİZ
Bu çalışmalara başlamadan önce, konunun ciddiyetini fark etmek çok önemlidir. Niyetinizi önceden belirleyin...

Bu tür bir deneyi gerçekleştirmek istemenizin sebebi olarak; diğer insanlara hava atmak, diğer insanlara karşın üstünlük sağlamak gibi düşüncelerinizin şuuraltınızda olup olmadığını çok iyi tespit edin... Eğer böyle bir düşünceye sahipseniz bu çalışmaya hiç başlamamanız sizin açınızdan daha yararlı olacaktır. Çünkü bu tür negatif düşünceler negatif tesirleri üzerinize çeker ve başarınızı olumsuz yönde etkiler.

Ayrıca bu tür negatif enerjiler arzu edilmeyen sonuçlarla karşılaşılmasına sebebiyet verebilir. Bu çalışmaya sizi yönlendiren etken bu tür bir isteğin sonucuysa, Astral Seyahat deneyinde başarı elde etseniz bile, bedeninizden ayrıldıktan sonra serbest hale gelen şuuraltınıza negatif enerjilerin birikmesi sonucuyla karşılaşabilirsiniz. Bu da sizin psikolojik ve fizyolojik dengenizi olumsuz yönde etkileyecektir.

DENEY HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ ,
Her şeyden önce arzu edilen başarıya ulaşabileceğinizden emin olmalısınız. Başarıya olan inancınız ve konsantrasyonunuz sizi başarıya hızla yaklaştıracaktır. Buna karşı her türlü tereddütleriniz sizi başarıdan uzaklaştıracaktır. Bu çalışmada başarı elde edemeyeceğinizi düşündüğünüz müddetçe, Astral Seyahat yapabilmeniz mümkün değildir. Çünkü Astral Seyahat tamamıyla düşüncelerinizin konsantrasyonuyla yapılabilecek bir çalışmadır... Ve kesinlikle unutmayınız ki, bedeninizi terk ettiğiniz andan itibaren bütün hareketlerinizi düşüncelerinizle yönlendireceksiniz. Düşünceleriniz, bu çalışmanızın başlangıcından sonuna kadar çok önemli bir fonksiyon görecektir

Her alanda olduğu gibi, bu alanda da; itimatsızlık, şüphe, korku endişe gibi duygular her türlü isteklerinizin gerçekleşmesine engel olurlar. Buna karşılık olumlu, yapıcı düşünceleriniz sizin en büyük yardımcınız olacaktır.

Unutmayın! İstediğinizi yapabileceğinize kuvvetle inandığınız andan itibaren başarıya çok yaklaşmış olacaksınız. Aslında bu durum, Duyular Dışı Algılamalarımız'la ilgili bundan sonraki yapacağımız her alandaki çalışmalarımızda önemli bir yer işgal eder... Ancak Astral Seyahafda bu bir kat daha fazladır....

İÇ HUZURUNUZ
Bu deneyi gerçekleştireceğiniz gününüzün, sakin ve huzur içinde geçirilmiş bir gün olmasına dikkat etmelisiniz. O gün birisiyle aranızda sizi sinirlendirecek şekilde bir münakaşa olduysa, aynı günün akşamında deneye girişmekte fayda yoktur. Bu sinirlilik hali konsantrasyonunuzun bozulmasına sebebiyet verebileceği için başarınızı engelleyecektir... Bu yüzden deneyci, deney günü huzur içinde olmalıdır. Hareketlerine çok dikkat etmeli ve huzurunu bozabilecek olaylardan uzak durmalıdır.
Konsantrasyonunuzu bozacak, düşüncelerinizin belli bir noktaya odaklamanıza engel olacak, zihninizin dağılmasına sebebiyet verecek her türlü iç sıkıntılarınızdan uzak bir zihin haliyle bu çalışmaya başlamalısınız. Bu da gerçek anlamda bir iç huzuruyla yakalayabileceğiniz bir haldir... Hiç değilse çalışmaya başlamadan birkaç saat önce tüm sorunlardan arının... Streslerden kurtularak istenen hale kendinizi sokabilmek için "Gevşeme Egzersizlerinden yararlanabilirsiniz...

KORKULARINIZ
Deneyci korku hissini mutlaka yenmek zorundadır. Bu çalışmalarda sizlere en büyük engel: Korkularmızdır...
Korkularınızı yenemediğiniz müddetçe bu çalışmada başarı elde etmenize imkan yoktur. Çünkü korku hissi derhal bedeninize geri dönmenize sebebiyet verir. Heyecanlanmanıza ve korkmanıza bu çalışmalarda hiç bir gerek yoktur. Ancak korkmanıza gerek yoktur demekle, korkunun ya da heyecanın ortadan kaldırılmasının mümkün olamadığını da biliyoruz. Korkunuzun ya da heyecanınızın yenilebilmesi bu konulardaki teorik ve pratik bilgilerinizin artmasıyla mümkün olabilecektir.

Korkunun temelinde; bilgisizlik vardır... Bu nedenle korkumuzu yenebilmeniz için yapılacak tek şey; bu konuyla ilgili bilginizi artırmaktır... Böylelikle korkulacak yegane şeyin korkunun kendisinden başka bir şey olmadığını gerçek anlamda farkedebileceksiniz. Bunu gerçek anlamda farketmeden korkularınızı, endişelerinizi ve heyecanlarınızı yenebilmeniz mümkün değildir.

BEDENİ ŞARTLAR
Bedeninizin Pozisyonu
Bedeninizin çok rahat bir şekilde olması gerekmektedir. Burada bedenin en rahat pozisyonu uzanma halidir. Bedenin rahat olması, dikkatin dağılmaması, sakinlik devresine kolayca erişebilmeniz bakımından önemlidir. Bu yüzden, fiziki bedeniniz en rahat olacak şekilde uzanınız. Bacaklarınızı çapraz yaparak kanın damarlardaki dolanımına engel olmayınız. Aksi takdirde tecrübenizin bitiminde rahatsızlık hissi duyabilirsiniz. Ellerinizi vücudunuzun yanına koyunuz. Başınızın altında da bir yastık olmalıdır.

Beslenme ve Sağlık Durumunuz
Çalışma saatinden hemen önce hiç bir şey yemeyiniz. Normalin üzerinde yemek yemek tecrübelerinizdeki başarınıza engel teşkil eder. Aç kalma çoğunlukla dublenin serbest kalmasına yardım eden bir unsurdur. Sebze ve meyve türü yiyeceklerle o gün beslenmiş olmanız, çalışmanızda size yardımcı olacak unsurlardandır. Aşırı olmamak kaydıyla sıvı alınan gıdalar faydalıdır. Mütevazı bir yemekten 3-4 saat sonra denemeye başlanabilir.

Bu çalışmaya başlamadan önce kesinlikle anestezik ilaçlar, alkol ve her türlü uyuşturucu ya da uyarıcı maddeler alınmamalıdır. Bedeninizin sağlıklı olması çok önemlidir. Eğer vücudunuzun herhangi bir yerinde ağrı, sızı varsa, düşüncelerinizi konsantre edemezsiniz. Kalbinizle ilgili herhangi bir rahatsızlığınız varsa, kesinlikle bu çalışmayı yapmayınız.

Ayrışmayı Kolaylaştırıcı Teknikler

Buraya kadar sizlere bazı teorik bilgiler aktarıldı. Herkes bu teorik bilgilerin ve deney öncesi sağlanması gereken şartların ne kadar önemli olduğunu kendi tecrübeleriyle görecektir.
Deney öncesi şartlar yerine getirildiği takdirde, bu çalışma herkes için rahatlıkla başarılacak bir deneye dönüşebilir. Daha önce de söylediğimiz gibi her şey size bağlı...

Şimdi adım adım ilerleyelim...
İlk önce bedenin nasıl gevşetileceği, nasıl nefes alınacağı öğrenilip, konsantrasyon kabiliyeti geliştirilmelidir. Bunlar sağlandıktan sonra sizlere vereceğimiz metotlardan birini seçip onun üzerinde düzenli olarak çalışmalara başlayabilirsiniz. Bu metotların içinde bazıları daha kolay uygulanabilir özelliktedir.

Ancak size hangisi uygun geliyorsa onunla başlayabilirsiniz. Hatta bazı metotları birleştirerek de kullanabilir ve size en uygun gelen metodu kendi kendinize de geliştirebilirsiniz.

Bu alıştırmalara başlamadan 1 hafta önce zihin yoluyla ziyaret edeceğiniz mekanı seçin. İlk alıştırmalarda çok yakın bir yer seçmek daha doğrudur. İşe 1-2 metre uzaklaşarak başlayın. Bedeninizden çıktıktan sonra bulunduğunuz odada kalmak istediğinizi önceden kendi kendinize telkin edin. Sonraları tecrübeniz arttıkça çok uzak noktaları da seçebilirsiniz.

Tam 1 hafta süreyle kendinizi o güne psikolojik olarak hazırlayın. Amacınız duyu ötesi algılamanızı harekete geçirip orada geçen olaylar hakkında doğru bilgiler almak daha doğrusu orada gelişen olayları yukarıdan izlemektir.

Aradan geçen 1 haftalık süre içinde her sabah kalktığınızda ve gece yatmadan önce kendi kendinize şu telkinde bulununuz:
"......... tarihinde beden dışı bir deneyim çalışması yapacağım. Kendi isteğime bağlı olarak bedenimi terk edip, odamın içinde kısa bir süre kalacağım. Kendimi ve çevremi bedenimin dışında seyredeceğim. Düşüncelerime kolaylıkla hakim olacağım. Ve tekrar bedenime geri döneceğim. Bu deneyi gerçekleştirebilecek yeteneğe sahibim. Onu kullanacağım. Bedenimi terk edebilir ve onu yukarıdan izleyebilirim."

Şimdi AstralSeyahat Tekniklerini sırasıyla ele alalım:
l- Telkin ve Konsantrasyon Metodu
Bu metodun temeli gevşeme egzersizleri, telkin ve konsantrasyona dayanır... Bu konular üzerinde daha önce durmuştuk. Eğer bunlar üzerinde yeterince çalışırsanız, şimdi aktaracağımız metodu kolaylıkla uygulayarak bedeninizi terk edebilmeniz mümkün olacaktır. Bu egzersiz Astral Seyahat metotları içinden en kolaylıkla uygulanabilecek tekniklerin başında yer alır.

Sırtüstü yatağa uzanıp gözlerinizi kapayın. Gitmek istediğiniz yerden ve bedeninizi terk edeceğinizden başka hiç bir düşünceye zihninizde yer vermeyin.

Bu deney boyunca günlük yaşamın meşgalelerini unutacaksınız. Düşünceleriniz gittikçe sakinleşecek... Sizi çevreleyen her şeyi unutun ve kendinizi serbest bırakın...
Nefes Alma ve Gevşeme Egzersizleri'ni kusursuz ve tam olarak uygulayarak zihinsel ve fiziksel olarak gevşeme haline yani a Ritmi'ne geçiniz.

Bu andan itibaren, yatağınızın hafifçe öne arkaya sallanmaya başladığını düşünün... Bu sallanmayı çok kolaylıkla hissedeceksiniz. Çünkü gevşeme hali içinde bulunuyorsunuz... Bedeninizin içindeki astral bedeniniz bedeninizin içinden adeta kayıp gitmek üzere olduğunu farkediyorsunuz... Sallanmayı sürdürün... Her an astral bedeniniz bedeninizden çıkıp gitmek üzere olduğunu düşünün. Arkadan öne, önden arkaya sallanırken sallanmanın verdiği gevşemeyi iyice hissedin... Kendi kendinize vereceğiniz telkinlerle içinde bulunduğunuz durumu rahatlıkla yönlendirebilirsiniz. Ne isterseniz ve neyi düşünürseniz o gerçekleşecek... Bunu kendi kendinize içinizden telkin edin:
"Sallanmalar artıyor... Gevşiyorum... Bedenimi terk etmek üzereyim... Akışkan bir sıvı gibi astral bedenim vücudumu terk etmek üzere..." diye kendi kendinize telkin de bulunun...

Daha sonra kendinizi bedeninizin 1 - 2 metre yukarısında olduğunuzu düşünün... Bedeninizden 1 - 2 metre kadar yüksekte bir nokta üzerine konsantre olun. Sadece bunu düşünün... Kendinizi orada hissedin... Bu düşünceyi kuvvetle arzu edin... Arzunun kuvveti çok önemlidir. Arzu ani ve kısa süreli olmalıdır. İyice gevşemiş bir haldesiniz... Kendinizi bedeninizin dışında düşünün... Buna yoğun bir şekilde ama kendinizi asla zorlamadan konsantre olun... Sallanmalar arttıkça bir anda kendinizi orada bulacağınızı düşünün... Tekrar yoğun olarak arzunuzu kısa süreli bir darbe gibi tekrarlayın... Sallanmaları izleyin ve bu sallanmaları, kendinizi ileriye doğru son bir hareketle bedeninizden fırlatana kadar devam edin. Her an bir bulut gibi bedeninizden yukarıya doğru yükselebileceğinizin bilincinde olun...

Bir anda vücudunuzun hafifleşerek sanki deniz üzerinde yatarmışcasına dalgalanmaya başladığını ve yavaş yavaş yükselmeye başladığını hissedeceksiniz. Sadece ama sadece bu düşünceye konsantre olun... Eğer yeteri kadar gevşeme haline geçtiyseniz ve yeterince konsantrasyonunuzu verdiğimiz telkinlere yönelebilirseniz, böyle bir tecrübeyle çok kolaylıkla karşılaşacaksınız.

Önce bedeninizin adeta bir balon gibi şiştiğini hissedeceksiniz. Yoğun konsantrasyonunuz ve telkinleriniz bir anda sizi bedeninizin dışına doğru çekmeye başlayacaktır. Bu anda vücudunuzda seyirmeler, kulağınızda çınlamalar başlayacaktır. Bundan korkmayın. Bir balonun patlamasına benzer bir duyguya kapılabilirsiniz. Bunlar vücudun terkedilme anında ortaya çıkan doğal gelişmelerdir. Bir müddet sonra bu seyirmeler ve çınlamalar kesilecektir.

Astral Bedeniniz'in fiziki bedeninizin her bölümünü tamamen doldurduğunu ve gevşedikçe astral bedeninizin bir balon gibi şişmeye başladığını imajine edebilirsiniz. Bulutumsu görünüşteki Astral Bedeniniz'in fiziki bedeninizin gözeneklerinden yavaş yavaş çıkarak yükselmeye başladığı düşüncesine konsantre olmak, işinizi biraz daha kolaylaştırabilir.

Bir kuş gibi kendinizi havalanırken hissedebilirsiniz. Heyecanlanmayın ve gelişmeleri oluruna bırakın... Düşüncelerinizi sadece bedeninizi terk etmeye odaklayın. Bu konsantrasyonunuz sizi bedeninizden çekip alacaktır.

Tüm çalışmalarınızı yönlendirecek olan tek şey düşüncelerinizin konsantrasyonudur. Bedeninizi terk ettiğiniz andan itibaren de düşüncelerinizle hareketlerinize yön vereceksiniz... Nereyi düşünürseniz siz astral bedeninizle birlikte kendinizi orada bulacaksınız.. Odanızın içindeki hareketlerinizi yönlendirecek olan tek şey yine bu düşünce gücünüz olacaktır. İlk denemelerinizde yatağınızda yatmakta olan bedeninizi ve odanızdaki eşyaları kısa bir süre seyrettikten sonra yavaşça bedeninize geri dönün.

Bedeninize geri dönmek son derece kolaydır. Sadece bedeninize geri dönmeyi dilemeniz, bunun için yeterlidir... Evet yapacağınız tek şey bedeninize geri dönmeyi dilemektir. Göreceksiniz ki bir anda kendinizi bedeninizin içinde bulacaksınız. Bu nedenele acaba bedenime geri dönemeyebilir miyim diye önceden her hangi bir tereddüt yaşamanıza gerek yoktur. Bedeninize dönmek için hiç bir çaba göstermeniz gerekmeyecektir.

İmajinatif Şartlandırma Metodu
Deneye başlamadan önce evnizin içinde takip edeceğiniz bir yol tesbit ediniz. Örneğin bu yol; yatak odanızdan mutfağa kadar uzanan bir hat olabilir. Bu yol üzerindeki detaylardan 5 noktayı belirleyiniz. Bu noktalar, evinizin içindeki divan kanepe, sehpa duvardaki resim gibi eşyalar arasından belirlenebilir. 5 Adet noktayı belirledikten sonra bazılarına vanilya, karanfil, lavanta gibi kokular da ilave edebilirsiniz.

İzleyeceğiniz yolu ve ayrıntıları birçok kez gidip gelerek en ince detaylarına kadar hafızanıza almaya çalışınız. 5 gün gün süresiyle bu yol üzerinde tekrar ve tekrar gidip gelerek bu hattın tüm ayrıntılarım ezberleyin. Tespit ettiğiniz her nokta karşısında 5'er dakika oturarak, onun tüm ayrıntılarını gözleyin.
5 günlük hazırlık devresinden sonra hedeflediğiniz denemeye artık hazırsınız demektir. 6. gün çalışmaya hazır olup olmadığınızı sınamak için hiç heyecanlanmadan odanıza geçin...

Gevşeme egzersizleri ile a ritmine girin... Gevşeme haline geçtikten sonra tespit ettiğiniz noktaları teker teker gözünüzün önünde canlandırmaya başlayın. Her bir noktanın iyice gözünüzün önünde belirmesine izin verin. Sırasıyla tüm noktalan imajinatif olarak sanki televizyon ekranından seyreder -mişcesine gözünüzün önünde canlandırın... Belirlediğiniz noktalara bazı kokular yerleştirdiyseniz, o kokuları aklınıza getirin. Böylelikle imajinasyonunuz daha kolay harekete geçecektir. Bunda başarıya ulaşırsanız, ertesi gün deneyinizin ikinci aşamasına başlayabilirsiniz.

Bir sonraki gün yine gevşeme haline geçin... Bunun için kendi kendinize yapıcı telkinlerde bulunun. Gevşeme hali içinde kendinizi hazır hissettiğinizde, yattığınız yerden kalkarak tespit ettiğiniz yol üzerinde zihinsel olarak ilerlemeye başladığınızı hayal edin. Yavaş yavaş bedeninizden bir bulut gibi süzülerek yükselmeye başladığınızı ve teker teker daha önce defaatlerce baktığınız noktaların önünden geçtiğinizi düşünün ve bunu arzu edin. Gözünüzün önünde imajinatif olarak yol belirmeye başlayacaktır.

Burada yapmanız gereken şey, televizyon ekranından görüntüleri seyredermişcesine izlerken, şuurunuzu oraya gerçekten taşıyabilmektir. İmajinatif olarak görüntüleri gözünüzün önünde canlandırırken kendinizi imajinatif görüntünün ötesinde, gerçek şuurunuzla orada bulunduğunuzu kuvvetle isteyin. Bunu kısa aralıklarla kuvvetlice arzu edin... Bir anda gerçekten de kendinizi orada bulabilirsiniz...

Astral Seyahat teknikleri arasında aktardığımız bu ikinci metot özellikle belirtmemiz gerekir ki, imajinasyon yani durugörü yeteneği kısmen de olsa işler durumda olanlar için geçerlidir. Eğer gözlerinizi kapadığınızda isteğinize bağlı imajları gözünüzün önünde canlandırabilecek bir imajinasyon yeteneğine sahipseniz bu metodu kolaylıkla uygulayabilirsiniz.

Durugörü yeteneği kısmen de olsa su üstüne çıkmamış kişiler bu metodu uygulayamazlar. Onlar için en uygun olan metot ilk verdiğimiz ve bundan sonra vereceğimiz metotlardır...
Bu tür bir yeteneğe sahip olmayanlar bu metot üzerinde fazla zaman kaybetmesinler. Peki durugörü yeteneğimizin bizde az da olsa çalışır durumda olduğunu nasıl anlayabiliriz? Bunun cevabı son derece basittir... Zaten konun içinde de verilmiş durumdadır: Yani eğer gözlerimizi kapattığımızda, istediğimiz görüntüleri zihnimizde sanki televizyon seyredermişcesine canlandırabiliyorsak, durugörü yeteneğimizin kısmen de olsa bizde çalışırdurumda olduğunu söyleyebiliriz. Ancak burada asıl söylemek istediğim bu konuyla ilgili bir başka mesele var:
Çevrenizdeki kişilere gözlerini kapattıklarında istedikleri imajları görüp görmediklerini sorun bakalım ne cevap alacaksınız. Çok şaşırtıcıdır ki, gözleri kapalıyken istedikleri imajları görenler herkesin böyle bir yeteneğe sahip olduklarını zannetmektedirler... Halbuki durum böyle değildir. Herkes gözlerini kapattığında istediği imajı göremez... Bırakın istedikleri imajları, siyah bir fondan başka hiç bir şey göremeyenler çoğunluktadır. Görebilenler ise azınlık durumundadır...

Siz de gözlerinizi kapatarak kendi kendinizi test edebilirsiniz.

3- Rüya Kontrol Metodu
Bu metodun temeli, rüya içinde rüyada olunduğunun şuuruna varabilmektir. Böylelikle şuurun rüya içinde uyandırılması mümkün olabilmektedir. Rüya gördüğümüzü farkettiğimiz anda, eğer kendimizi belirli metotlarla eğitebilirsek rüyamıza uyanık şuurumuzla devam edebiliriz. Bu son derece ilginç bir denemedir.
Bu gerçekleştirildiğinde, yatakta yatan bedeninizin dışında bir anda onu seyrederken kendinizi bulabilirsiniz. Nitekim hiç bir özel çalışma yapmadan, hem rüya görürken rüyada olduğunu farkeden, hem de uyandığında kendisini bedeninin dışında bulanların sayısı bir hayli fazladır.
Rüyadayken rüyada olunduğunun farkına varılması ilginç bir deneme olduğu kadar, astral çıkışa imkan da sağlayan bir olgudur. Çünkü uyku esnasında derin bir gevşeme ile birlikte astral beden ile fiziki beden ayrışma içine girer. Astral Seyahat tekniklerinden biri olan Rüya Kontrol Metodu'nün çıkış noktası işte bu özelliğe dayanır. Yani metodun çıkış noktası, fizik ile astralin ayrıştığı bir anda şuuru uyandırarak, şuuru astral bedende tutabilmektir. İşte o anda kişinin şuuru uyanık bir haldeyken bedeninin dışında kalabilir...

Peki rüyadayken nasıl rüyada olduğumuzu farkedebiliriz? Bunun son derece kolay uygulanabilir metotları vardır.

Rüyalarımızda zaman zaman son derece garip, günlük yaşantımızda asla meydana gelmesi mümkün olmayan olaylar, manzaralar ve mizansenlerle karşılaşırız. Bu olaylar bize rüyada olduğumuzun en büyük ip uçlarını verebilir. Ancak bu ipuçlarını yakalayabilmemiz için, şuuraltımıza bu yönde telkinlerin verilmiş olması gerekir. Aksi takdirde bu tür olaylar rüya içindeyken bize normalmiş gibi gelir.

Bunu gerçekleştirmenin en kolay yolu günlük yaşıntımız sırasında karşılaştığımız olaylar karşısında kendi kendimize sorular sormaktır. Günlük yaşantınız içinde karşılaştığınız çeşitli olaylar karşısında şu üç soruyu kendi kendinize sorarak mantıklı açıklamalarını yapınız:
Bu olay neden oldu?... Nasıl oldu?... Niçin oldu?...
Bunu kendinize alışkanlık haline getirin. Her karşılaştığınız gelişme ve olay hakkında olmasa bile çoğu için bu soru sorma ve mantıklı cevaplar verme çalışmasını yapınız.

Sorularınıza mantıklı açıklamalar getirince her seferinde kendi kendinize içinizden şu telkinde bulunun:

"Demekk ki rüyada değilim..."

Bu davranışınız sizin şuuraltınıza işleyecek ve sonunda rüyadayken de bu sorulan kendi kendinize sormaya başlayacaksınız. Çoğunlukla rüyalardaki olaylar normal fizik kurallar çerçevesinde gelişmediği için mantıklı cevaplar bulamayacaksınız. İşte o an, "demek ki rüyadayım" sonucunu şuuraltınız size otomatik olarak çıkaracak ve siz rüya görmekte olduğunuzu anlayacaksınız. Ve böylelikle rüya içinde uyanma imkanına ulaşacaksınız. Uyandığınız an çevrenize bakın kendinizi bedeninizin dışında uyandırmış olma ihtimaliniz çok yüksektir...

4- Uçma Testi Metodu
Rüyalarınızda sık sık kendinizi uçarken görüyorsanız yukarıdaki metodu sadece uçma olayına endeksleyerek de uygulayabilirsiniz.

Günlük yaşamınızda zaman zaman kendinize "şu anda rüya mı görüyorum?" diye sorunuz... Soruyu cevaplandırabilmek için hemen arkasından şu testi yapınız:
"Uçabiliyor muyum, yoksa uçamıyor muyum?"
Bu soruyu hem sorunuz hem de fiziki olarak yapmaya çalışınız. Test sonucu uçamadığınızı gördüğünüzde:
"Uçamıyorum... O halde gerçek hayattayım... Gördüğüm de rüya değildir" diye bir hüküm çıkartınız.
Şuuraltınız bu şekilde şartlandırıldığında, aynı soruları rüyanızda da sormanıza sebebiyet verecek ve rüyada yapacağınız test sonucu uçabileceğinizden:
"Uçabiliyorum... O halde rüyadayım..." diye bir hüküm çıkaracak ve rüyadayken şuurunuzu uyandırabileceksiniz.

5- Arzu Faktörünün Şartlandırılması
Bastırılmış, önlenmiş, set çekilmiş, yerine getirilmemiş arzular; astral çıkışlara sebebiyet veren Önemli faktörlerdir.. Bundan yararlanarak da astral çıkış gerçekleştirilebilir. Yatmadan önce sizi susattıracak tuzlu yiyecekler yiyiniz. Odanızın belli bir köşesine de bir bardak su koyunuz. Ve kendinize şu telkinde bulunarak yatınız:
"Rüyamda susadığımda o köşeye gidip bardaktaki suyu içeceğim... Ancak bardağa elimi uzattığım anda şuurumu kazanacağım..."
Uyku esnasında fiziki beden hareket edemeyeceği için, su içmek için duyulan şiddetli arzu, astralin bedenden çıkışına sebebiyet verir. Kendi kendinize verdiğiniz telkinle de bardağa elinizi uzattığınız an, bedeninizin dışında uyanmanız mümkün olabilir. Bir anda kendinizi bardağın yanında, bedeninizi ise yatamkta yatar vaziyette bulabilirsiniz. Uygulanması çok kolay olduğu için bu metotla astral çıkış yapan çok sayıda insan vardır.

Yukarıdaki deneyinizin başarıya ulaşması için, deneye başlamadan önce, böyle bir çalışmayı tüm ayrıntılarıyla nasıl gerçekleşeceğini en az 10 gün boyunca zihninizde iyice canlandırın. Ve her gece yatmadan önce tuzlu yiyecekler yemeden de telkinlerinizi 10 gün boyunca kendi kendinize tekrarlayınız. 10 günlük sürenizin sonunda, bu metodu uygulamaya başlayın. Böylelikle başarıyı büyük ölçüde garanti altına almış olacaksınız.

İleri Kontrol Teknikleri

Buraya kadar bedenin nasıl terkedilebileceğinden söz ettik. Peki ama beden terkedildikten sonraki gelişmelere nasıl hakim olunacak? Konunun bu yönü oldukça önemlidir.

Birçok kişi astral çıkış yaptıktan sonra, ani olarak bedenlerine geri dönmekten şikayetçi olur. Bazıları ise, tam çıkış anında yaşanan kulaklardaki çınlamalar, vücudun çeşitli yerlerinde görülen şiddetli seyirmeler ve bedenden yukarı doğru çekilme duygusundan rahatsız oldukları için çıkışı tamamlayamamaktan bahsederler. Örneğin ilk çıkış anında, ben de aynı şikayetlerden dolayı bedenimi terkedememiştim.

Şunu kesin olarak söylemeliyim ki, küçücük bir tereddüt bile çıkışa engel olmaktadır. Tam çıkış anında eğer olayın akışına insan kendisini teslim edemezse, bir anda tüm gelişmeler sona ermektedir.

İnanın astral seyahat hiç de zannedildiği kadar zor değildir... Yeter ki korkunuzu ve tereddütlerinizi yenebilin. Bundan sonrası metotları ne kadar ciddiyetle uygulayıp uygulamadığınıza bağlıdır.
Bedenizi terk etmeyi başardığınızda dikkate almanız gereken bazı kurallar vardır. Şimdi kısaca bunları gözden geçirelim:

İlk Ayrılma Anı
Bedeninizi terk ederken meydana gelen kulak çınlamaları ve vücudunuzdaki seyirmelerin size hiç bir zararı yoktur. Yukarı doğru çekildiğinizi hissettiğiniz an gelişmeleri oluruna bırakın ve kendinizi kasmayın. En küçük bir endişe bedeninize geri dönmenize sebebiyet verir. Bırakın ne olacaksa olsun... Ancak kötü hiç bir şey olmayacağından emin olabilirsiniz. Ve unutmayın istediğiniz an bedeninize geri dönme şansına sahipsiniz.

Bedeninizi yukarıdan seyrederken havada yüzmenin hafifliğini hissedecek ve bundan olağanüstü bir mutluluk duyacaksınız. Bedeninizi terkedince mümkün olduğunca bedeninizden uzakta bir noktada kalmaya özen gösterin bedeninize yaklaştıkça o sizi içine çeker. Ancak ilk denemelerinizde odanızı terk etmeyin. Odanızın içinde etrafı seyredin. Yandaki odalara da gidebilirsiniz. Kendinizi seyyal bir denizin içinde yüzermiş gibi hissedeceksiniz.

Boşlukta Durabilme ve Hareketin Sağlanması
Beden dışına çıkmadan önce verilen telkinler, beden dışı tecrübede önem taşır. Bedeninizden çıktıktan sonra evinizden uzaktaki bir yere gitmeyi istemişseniz, bu derhal gerçekleşir. Eğer bedeninizi terk ettikten sonra fikrinizi değiştirirseniz ya da daha önce belirlediğiniz yere gittikten sonra bir başka yere daha gitmek isterseniz; bunun için yapmanız gereken tek şey, düşüncelerinizle hareketlerinize yön vermektir. Bunun için düşünceleriniz üzerinde kuvetli bir hakimiyet sağlamış olmanız gerekir.

Şunu asla unutmayın: Astral Seyahat sırasındaki tüm hareketlerinize düşünceleriniz yön vermektedir. Durmak istediğinizde duracak, hareket etmek istediğinizde hareket edeceksiniz. Bu yüzden ani düşünce değişimlerinden kendinizi uzak tutmanız şarttır. Bunu sağlayabilmek için konsantrasyon yeteneğinizin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.

Bedeninizin dışındayken eğer bedeninizle aynı odada bulunuyorsanız, bedeninize çok fazla yaklaşmayın. Bir girdap gibi sizi kendisine çeker ve bedeninize geri dönmek zorunda kalırsınız.

Astral Mekanlar
Astral Seyahat çalışmalarında tecrübeniz arttıkça, sadece fizik mekanlara değil, fizik ötesi diye adlandırılan astral mekanlara da gidebilmeniz mümkündür. Bunun için kendinize bu yönde telkin vermeniz gerekir. Ancak ilk çalışmalarınızda fizik planda kalacak şekilde kendinizi yönlendirmeniz daha iyidir.

Astral bedeninizle çıkış yaptığınızda dublenizde hem fiziksel, hem de astral enerjiler bulunmaktadır. Bu enerjilerden hangisi daha ağır basarsa o mekanda kalırsınız. Dublenizin üzerindeki fiziksel enerjilerin azalması bedeninizden oldukça uzaklaşmanızla gerçekleşir.

İlerki çalışmalarınızda astral mekana yani spatyoma geçme çalışmaları yaparsanız, o mekandaki bedensiz varlıklarla yani daha önce dünyada yaşayıp da öldükten sonra spatyoma intikal etmiş olan varlıklarla da karşılaşabilirsiniz. Onlarla konuşabilirsiniz de... Zaten medyomik çalışmalarda kullanılan bir tekniktir bu... Ancak bu tür çalışmalar tek başına yapılmaması gerekir. Mutlaka başınızda bu konuda bilgili ve deneyimli bir operatörün bulunması şarttır.