31 Mayıs 2007 Perşembe

seçim senin...

Genç bir Yönetici, yeni Jaguar'ı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca,
bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola
fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına
vermişti.
Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı
durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni
arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı.
Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru
geri geri gitti.
Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu
sıkıştırdı.
Bunu yaparken de bağırıyordu: Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri?
Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve
attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü
para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu?"
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi.
"Lütfen amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne
yapabilirdim,bilemedim. Taşı attım, çünkü işaret etmeme rağmen
diğer arabalar durmadı."
Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park
etmiş bir aracın arkasına işaret etti. "Abim orada. Yokuştan aşağı
yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum."
Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:
"Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir
misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır."
Genç yönetici ne diyeceğini bilemez halde boğazındaki düğümden
yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp
tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini
çıkartıp,çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları
dikkatlice
silmeye çalıştı.
Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam,
abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun
ardından bakakaldı.
Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok
uzun geldi.
Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derinve net görülür
şekildeydi ama adam orayı hiç bir zaman tamir ettirmedi.
Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:

Hiç bir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek
için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme.
Allah ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için
vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.
Fısıltıyı dinle veya taşı bekle.
Seçim senin
______________________________________________

Mavi forum

Dünyanın En Uzun Boylu Adamı !!!

Dünyanın En Uzun Boylu Adamı... Bu adam şu anda hayatta..






Mavi forum

Bir kirpinin, pitbull'a yaptığına bakın.!!!

Bir kirpinin, pitbull'a yaptığına bakın.(inanılmaz bir olay)



alıntıdır.

Mavi forum

Bateri calmak istermisiniz :)

Mouse ile ve Klavyenin birkac tusu ile ama tuslarinin yerlerini siz bulun artik. cok zevkli.

<<<< http://www.maxipes.com/swf/?id=220 >>>>

Mavi forum

Bu Tamamen Safsatadan İbarettİr......dİkkat

arkadaslar mukemmel dinimizi bir öcu gibi gosderiyorlar buyurun assagıdaki linkde inceleyin:

http://www.menzil.net/sacma/sacma.htm

Mavi forum

Önceden duymamışlara bi ilginç olay daha

Ankara'da bir alışveriş merkezinde alışveriş yapan gayet hoş bir kızın yanına yaşlı bir teyze yaklaşıp "kızın torunuma parfüm alacağım yardımcı olur musun?" diye soruyor.Kız tabi bir anlık boşlukta insanlık yardımı diye teyzenin denemsini istediği parfümü kokluyor ve kokladığı gibi bayılıyor.İşte o an teyze yetişin yardım edin torunum bayıldı diyor ve etraftakilerin yardımıyla kızla,yaşlı kadın bir taksiye biniyor.Yaşlı kadın telaşla taksiciye istikameti falan söylüyor,taksici yaşlı kadının giyimine torunun giyimine bakıyor bir alaka bulamıyor yaşlı kadın daha sonra iyice kuytu bir yerde inmek istiyor bu durumdan şüphelenen taksici müşterisini bıraktıktan bir müddet sonra polise haber veriyor,olay yerine gelen polisler tecavüz edilmiş ve öldürmüş genç kızın cesetini buluyor özellikle bayan kanka arkadaşlar aklınızın bi köşesinde bulunsun.

Mavi forum

2 bin yıllık hurma

İsrailli bilim adamları, 2 bin yaşında bir hurma tohumunu çimlendirdi. Hurma fidanının şu anda 25 cm boyunda ve 7 yapraklı bir bitki haline geldiği bildirildi.


Masada bölgesinde MS 73'te, Romalıların eline düşmektense intiharı tercih eden 960 Yahudi aşırı dincinin öldüğü sarp kalede yapılan kazılarda elde edilen 2 bin yaşındaki hurma tohumu çimlenerek, şu anda 25 cm boyunda 7 yapraklı bir bitki haline geldi.

Arkeologların, gölgesi, besin değeri, güzelliği ve tıbbi yararları dolayısıyla İncil ve Kuran-ı Kerim'de de bahsi geçen Judea hurma ağacını bulmak için yaptıkları kazıların 34. katında, bir ardiye kalıntısında 3 adet hurma tohumu bulundu.

Yaklaşık 2 bin yıllık tohumdan çimlenen bitkinin yapraklarından birisinde yapılan DNA ve radyokarbon tarihleme testleri sonucu, tohumun 1990 yaşından 50 az veya fazla olduğu belirlendi.

2 bin yıllık tohumdan çimlenen bitkinin ilk iki yaprağının çok düz ve solgun olduğu, ancak 3. yaprağının daha çok hurmaya benzediği belirtildi.

Mavi forum

dünyanın en uzun saçlısı

abartmış olayı bıraz



Mavi forum

ilignc bir ilziyon

sadece ortadaki + isaretine bakin

http://fishki.net/pics2/great-illusion.gif

Mavi forum

Uğursuz zenginlik!!!

2002'de lotodan 21 milyon dolar kazanan ABD'li bir adam, ertesi gün 2 çocuğunu trafik kazasında kaybetti. 2005'te de 11 milyon dolar kazanan adamın, 1 gün sonra bu kez eşi beyin kanamasından öldü!

2002'de lotodan 21 milyon dolar kazanan ABD'li bir adamın, ertesi gün 2 çocuğu öldü Yıl 2005, aynı kişi yine büyük ikramiye kazandı ve 1 gün sonra eşi hayatını kaybetti.

Eşinin ani ölümü nedeniyle sinir krizleri geçiren Jeff Collin, Dallas'ta bir klinikte tedavi altına alındı. Kim piyangodan 31 milyon dolar kazanmak istemez ki?.. Kim 3 yıl içinde 2 defa büyük ikramiyenin sahibi olmak istemez ki?.. Bu sorulara büyük çoğunluğun, "Evet" diyeceği kesin. Ancak ABD'nin Teksas eyaletine bağlı Dallas'ta yaşayan 45 yaşındaki Jeff Collin adlı ABD'li, değil piyangodan milyon dolar kazanmak, "Lottery" (Piyango) adını duymak bile istemiyor.

Oysa her şey öyle güzeldi ki. 2002'de, "Teksas Lottery" bileti alan Jeff, 21 milyon doların sahibi olmuştu. 3 çocuğu ve karısı Ashley'le hayatının en mutlu günlerini yaşayan Jeff, ertesi gün büyük bir acıyla tanıştı. Jeff'in 2 çocuğu, geçirdikleri bir trafik kazasında ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştı.

BİLETİ KOKTEYLDE ALDI...

Acılı baba hastaneye geldiğinde ise, 2 çocuğu da hayatını kaybetmişti. Bu olay, Collin ailesini bunalıma sokmuştu.

Ancak hayat devam ediyordu ve 2 yıl sonra Collin çifti, tek çocuklarıyla tekrar eski günlerine dönmeye başladı. Geçtiğimiz günlerde de Jeff, katıldığı bir kokteylde yine piyango bileti aldı.

Önceki gün çekiliş sonuçları açıklandığında, bu defa 11 milyon dolar olan ikramiye Jeff'in aldığı bilete isabet etmişti. Yine büyük sevinç yaşayan Jeff, elbette ertesi gün yaşayacağı felaketten habersizdi.

Dolar milyoneri Jeff'in eşi Ashley, ertesi gün geçirdiği bir beyin kanamasıyla hayata gözlerini yumdu. Jeff de yaşadığı bu acı olay karşısında, sinir krizleri geçirdi. Hastanedene tedavi altında tutulan Jeff'in başına gelen bu olaylar, duyanları şaşkına çevirdi.

Mavi forum

2001 Yılındaki Garip Olaylar

• Nevşehir'de dövüş horozlarını kaçırıp yediler. (8 Ocak)

• Nuriş, Alaattin Çakıcı'ya "Sanal Pokemon" dedi. (2 Şubat)

• ABD'li din bilimci Michael Sanders, "Adem ile Havva Laz" dedi. (4 Şubat)

• Cavit Çağlar oğlunun "Bizde para bitmez" lafını yalanladı: Sadece 150 milyon dolar kefen param var! (11 Şubat)

• Zekeriya Beyaz, "Kurban bayramında tavuk kesilsin" dedi. (28 Şubat)

• Erzurum'da bir zengin, sevgilisi için 22 ayar altından ayakkabı yaptırdı. (5 Mart)

• Rizeliler, zaten Rizeli olan Yaşar Okuyan'ı fahri hemşeri ilan ettiler! (17 Mart)

• İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 2008 Olimpiyatları için bastırdığı afişlerde 4 halka vardı. Çünkü beşinci halka afişle aynı renkti ve görünmüyordu! (19 Mart)

• 2002 Dünya Kupası elemelerinde Avusturya, Tongo'yu 22 - 0 yendi. TV’ler golleri hızlı çekimle verdi. (10 Nisan)

• Antalya'da bir adam kopan kulak memesini tutkalla yapıştırdı. (16 Ekim)

• Uşak'ın Eşme köylüleri UFO gördüler ve gördükleri uzaylıyı taşla kovaladılar!

• Göz ameliyatı olan adam faturayı görür görmez hastaneden kaçtı. (7 Haziran)

• Nevşehir'de kahvede okey oynayanların üzerine inek düştü; bir okeycinin ayağı kırıldı. (10 Temmuz)

• Fatih Terim, Swissotel'de 'Liderlik Konferansı' verirken Milan'daki görevinden azledildi! (5 Kasım)
• Köpekler üzerinde tıbbi deneyler yapan hademe Sabri Düz'ün meyve bıçağıyla koyunları da incelediği ortaya çıktı. Düz, 'kısmı oksijen patlaması' teorisini araştırdığını söyledi. (4 Aralık)

Mavi forum

Pasaklılar kraliçesi

Belki de dünyanın en büyük ihmali ve pasaklılık olayı beş yıl önce Londra´da Surrey´de yaşandı. Pisliği, pasaklılığı ve bakımsızlığı ile tanınan Anne Mcinson´un küçük kızı Ann evde kendi kendine top oynuyordu, zıplayan top salonda bulunan dev büfenin arkasına girdi, küçük Ann topu çıkarmak için büfenin altına girerek topu ararken, bir yığın kemikle karşılaştı. Olay ortaya çıkarıldığında resmen bir şok yaşandı; sekiz yıl evvel Mckinson ailesi büyük kızları Muriel´ in kaybolduğunu polise bildirmişler ve tüm aramalara karşın Muriel bulunulmamıştı. Oysa Muriel aynen kardeşi Ann gibi büfenin altına girmiş ve orada sıkışıp, açlıktan ve susuzluktan ölmüştü. Asıl açıklanamayan olay, küçük kızın ne sesinin, ne de öldükten sonra cesedinin kokusunun evdekiler tarafından farkedilmemesiydi. Bn Mckinson´un komşuları kokunun duyulamayacağını çünkü evin zaten her zaman leş gibi koktuğunu söylediler. Sonuçta kadın tutuklandı ve ihmal yüzünden yanlız bir yıl ceza yedi.

Mavi forum

Garajımı kim çaldı?

30 temmuz 1990´da ABD´de New Orleans´da yayınlanan Post gazetesinde kocaman bir ilan görüldü; " Yepyeni bir otomobil garajı kayıptır, otomatik kapılı, kırmızı damlı olan bu garaj 10 temmuz´da Kansas City´deki evimin bahçesinden kaybolup gitmiştir. Söylenenlere göre garajım 20 temmuz´da New Orleans´da bir parkta görülmüş ama oradan da kaybolmuş ve bir daha izine raslanamamıştır. Bulana veya yerini bildirene 1000 $ ödül verilecektir."
Buyrun bakalım; insan herşeyini kaybeder ama garaj nasıl kaybolur ve nasıl dolaşır? Saçma ama gerçek...

Mavi forum

Tanrı'nın işleri belli olmaz

Tanrı'nın yaşamlarımızda nasıl çalıştığı çok

şaşırtıcı ! Birkaç hafta

önce bir cumartesi gecesi, bu papaz geç saatlere

kadar çalışıyordu ve

evine gitmeden önce karısını aramaya karar

verdi. Saat yaklaşık 22.00

idi, ama karısı telefona cevap vermiyordu.

Papaz telefonu bir çok kez çaldırdı.Karısının

yanıt vermemesinin garip

oldugunu düşünüyordu, ama biraz daha çalışıp

birkaç dakika sonra yine

telefon etmeye karar verdi. Bir kez daha

denediğinde, karısı hemen yanıt verdi.Ona neden

daha önce telefonu açmadıgını sordu ve karısı

telefonun hiç çalmadığını söyledi. Sonra bunu

unuttular ve yaşamlarına devam ettiler.Ertesi

pazartesi papaz kilisesindeki ofisinde bir

telefon aldı, o gece çaldırdığı telefon

numarasındaki adam arıyordu. Adam

neden papazın cumartesi gecesi ona telefon

ettiğini

bilmek istiyordu.Papaz adamın neden bahsettiğini

anlamamıştı.Sonra adam dedi ki,

"Telefon çaldı,çaldı, çaldı, ama ben açmadım."

Papaz bir aksilik olduğunu

hatırladı ve adamı rahatsız ettigi için özür

diledi,

karısını aramaya çalıştığını açıkladı.Adam

"Tamam, peki." dedi. "Size

hikayemi anlatayım" cumartesi gecesi intihar

etmeyi

planlıyordum, ama bunu yapmadan önce,

dua ettim, "Tanrım, eger buradaysan ve bunu

yapmamı

istemiyorsan, bana şimdi bir işaret ver." Tam o

anda

telefonum çalmaya başladı. Telefonda ki

arayan numaraya baktığımda (Caller ID), "Her

şeye

Kadir Tanrı" yazıyordu. Yanıt vermeye

korktum!Adamın telefonunda

"Her şeye Kadir Tanrı" yazısının görünmesinin

nedeni, papazın çalıştığı kilisenin isminin "Her

şeye Kadir Tanrı Tapınağı" olması idi.

Mavi forum

enteresan olay

her zamanki gibi bir pazar sabahıydı.yatağımdan kalkmış tv izliodum.daha snra bi şeyler atıştırmak için mutfağa gttim.odayı döndüğümde etrafıma bakarken bide ne göreyim babam bana doğru şeytanca bi sırıtmAyla we gözleri whşileşmiş gibi bbakıo.bi anda nlduğunu annamadan yataağın altına girdim.çıktığımda yoktu.(aayrıca babama uyanınca sordum ben hiç o saate kalmadım dedi)

Mavi forum

Beynim Dışarı Akacak

Olayı Amerikalı bi abinin ağzından dinliyoruz: Bizim bi komşunun akrabası olan Linda başka bi kentte oturan kızkardeşini ziyarete gitmiş. Oradayken bi gün alışverişe çıkmış ve eve dönerken de şehir merkezindeki bi süpermarkete uğramış. Marketin önündeki otoparka arabasını parketmiş. Kapıları kilitlerken hemen yanındaki arabada bi kadının gözleri kapalı vaziyette, elleriyle başının arkasını sıkıca tuttuğunu görmüş. Kadın o halde epeyce tuhaf görünüyomuş.
Linda markete girip alışverişini yapmış. Arabasının başına döndüğünde kadının yine aynı durumda olduğunu görmüş. Cama doğru eğilip, “İyi misiniz?” diye sormuş. Kadın hiç kıpırdamamaya gayret ederek, “Başımın arkasından vuruldum. Beynim dışarı akmasın diye böyle tutuyorum” demiş. Linda panik olmuş tabii. Koşarak gidip market görevlilerini çağırmış. Adamlar da telaşla gelmişler ve arabaya girmeye çalışmışlar ama kapılar kilitliymiş. Onlar uğraşırken zavallı kadın, “Yavaaşş... Sarsmayın! Duruunn! Beynim dışarı akıyooo” diyomuş.

Kapı açıldığında gerçek ortaya çıkmış. Meğer kadının arka cam tarafında teneke kutudaki bisküvitlerden varmış. (Bu bizde çok yaygın değil ama ABD’de genelde bisküvitler teneke kutuda satılıyo) Kadın marketten çıkıp arabasına bindiğinde muhtemelen sıcaktan genleşen kutu patlamış ve içindeki yumuşamış bisküvitler de kadının kafasına fırlamış. Kadın patlamayı silah sesi sanıp, -darbe de gelince- başından vurulduğunu sanmış. O an panikle elini vurulduğu yere atmış tabii. Dokunduğu ılık, hamurumsu şeyin de beyni olduğunu düşünmüş kadıncağız.


Mavi forum

Uykusunda mesaj gönderen adam

Swansea şehrinde yaşayan bir adamın ilginç bir hikayesi büyük yankı uyandırdı. Kendisi uykusunda tanıdığı kişilere mesaj gönderebiliyor.
23 yaşındaki Richard Griffiths, geçtiğimiz aylarda uyurken hatta kabus görürken bile mesaj yollamış. Richard the Sun gazetesine verdiği demeçte rüyasında çok korktuğunu hala etkisinde olduğunu söylüyor.
İlk mesajını 18 ay önce saat 02.00 sularında annesine göndermiş. Bir kaç ay sonra kabus gördüğü sırada arkadaşı Ashley Jones’a yardım çağrısı atmış. Mesaj aynen şöyleymiş “Yardım et. Biri beni yakalamaya çalışıyor.” Ashley mesajı alınca hemen o sırada kabusu görmekte olan Richard’ı geri aramış.
Başka bir mesajı da iki genç akrabasına Jungle Book filminden bir alıntı olmuş.
Uyku uzmanı Profesör Chris Idzikowski “Böyle bir şey daha evvel ne gördüm, ne de duydum. Ama çok inandırıcı buldum. Şöyle diyebilirim; modern çağın bir sinyali bu.” demiş.
ALINTIDIR

Mavi forum

kutbun ötesinde ülke

Kutbun ötesindeki ülke

Bu anılar 1947 yılının Şubat ve Mart aylarında yazıldı.

Kutup Kaşifi Amiral Byrd´ün içinde bulunduğu koşullar dayanılabilir ve güvenilirdi. Başka kişiler tarafından da bir hayal olayının yaşanmadığı yönünde güvence verildi. Yazılanlar, Amiral´in birebir sözcükleridir. Kuzey Kutbu´nun uzun bir gecesinde yazılmış ve ciddi bir kaşifin ve bilim adamının parlak gün ışığı altında yaşadığı gerçeği anlatmaktadır.
Admiral Richard B. Byrd´ün Günlüğü Şubat-Mart 1947

"Kuzey Kutbu´nda bir keşif uçuşu

İç Dünya; Benim Gizli Günlüğüm"

Bu günlüğü gizlilik içinde yazmalıyım. Yazdıklarım Arktik´de 1947 yılı Şubat´ının 19. gününde yaptığım uçuşla ilgili. Zamanı geldiğinde, muhakkak insanlar daha akıllı olacaklar ve kaçınılmaz gerçeği kabul edecekler. Yazdıklarımı açıklamak özgürlüğüne sahip değilim, belki de bunlar asla toplumsal bir incelemenin ışığını asla göremeyecektir ama birgün herkesin okuyabilmesi için bunları kaydetmek benim görevim. Bu açgözlü ve sömürücü dünyada kesin eminim ki, insanoğlu gerçekleri daha fazla bastıramayacaktır.

Bu olayın yaşandığı yerleri gösteren haritayı görmek için tıklayın

"Uçuş Seyir Defteri" 19 Şubat 1947-Artrik Üssü Kampı

Saat 06:00: Tüm hazırlıklar tamamlandı. Kuzeye doğru uçacağım, tüm yakıt depoları dolduruldu.

Saat 06:20: Sancak motoru daha güçlü gibi. Ayarlama yaptık, şimdi daha iyi.

Saat 07:30: Üsle radyo ilişkisi kontrolu yaptık. Herşey yolunda. Telsizcim memnun.

Saat 07:40: Sancak motorunda zayıf bir akıntı var gibi. Yağ basıncı normal.

Saat 08:00: Uçuyorum. Uçuş normal görünüyor. 7.000 metrede uçuyorum. Türbulans normal. Herşey yolunda.

Saat 08:15: Üsle telsiz kontrolu normal.

Saat 08:30: Türbulans oluştu. Bin metreye kadar inmeye karar verdim, uçuş koşulları yumuşak görünüyor.

Saat 09 Çok büyük bir buz alanı, altta kar yağıyor. Görüntü muhteşem. Kırmızıdan mora kadar tüm renkleri görüyorum. Pusula olduğu yerde dönüp duruyor, üsle tekrar ilişki kurduk ve gördüklerimi anlatım.

Saat 09 Her iki pusulam da yani manyetik ve gyro pusulalar dengelerini iyice yitirdiler, titreşip duruyorlar. Güneş pusulasını kullanıyorum. Kontrollar yavaş tepki veriyorlar ama bir buzlanma belirtisi yok.

Saat 09:15: Uzakta dağlar görüyorum.

Saat 09:49: Dağları gördüğümden bu yana 29 dakika geçti. Görsel bir yanılgı yok. Bunlar birer dağ ve daha hiç görmediğim bir sıradağ halindeler.

Saat 09:55: Altimetre 8.900 metreyi gösteriyor; güçlü bir türbulans var.

Saat 10:00: Hala kuzeye doğru uçuyorum ve altımda küçük bir dağ sırası var, bunu tanımlıyorum ve soruşturmam gerek çünkü böyle bir dağ oluşumu haritalarda yok. O da ne? Dağların arasında ve tam ortada küçük bir nehir akıyor, aşağıda yeşil bir vadi olamaz. Burada garip ve normal olmayan birşeyler var. Buz ve kar olmalıydı ama ben dağların yamaçlarında yeşil ormanlar görüyorum. Yön bulma araçlarım hala çılgınca dönüyorlar. Jiroskop hala öne ve arkaya doğru titreşip duruyor.

Saat 10:05: Dörtbin metreye indim ve alttaki vadinin üzerinde sola doğru sert bir dönüş yaptım. Aşağıda yeşille örülmüş bir alan var. Burada ışık farklı, güneşi göremiyorum. Sola biraz daha döndüm ve aşağıda çok büyük garip hayvanlar gördüm. File benziyorlar ama hayır bunlar birer mamut. İnanılmaz ama oradalar. 3.000 metredeyim, dürbünle bakıyorum ve hayvanlar görüyorum; oradalar. Mamutlara çok benziyorlar. Bunu üsse bildirmemiz gerek.

Saat 10:30: Yeşil renkli tepelere yaklaşıyorum. Dış ısı, termometrenin gösterdiğine göre 23 derece. Düz olarak uçmaya devam ediyorum. Göstergeler normal ama ben bir bulmacanın içindeyim. Yine üssü arıyoruz ama telsiz çalışmıyor.

Saat 11:30: Eğer normal kelimesini bu ortamda kullanırsam herşey yolunda. İlerde bir yer var, sanki bir kente benziyor. Uçak çok hafifledi, bir tüy gibi dalgalanarak uçuyor, kontrollar emirlerimi dinlemiyorlar. Tanrım!, Normal tepkiler vermeyen bir araç içinde uçuyorum ve yeterince hızlı değilim ama ilerde uçan garip bir araç var. Disk şeklinde ve parlak. Bana doğru yaklaşıyor,üzerindeki işareti görüyorum; bu bir gamalı haç. Fantastik! Neredeyiz? Ne oluyor? Kontrolları geri almaya çalışıyorum. Ama olmuyor, kontroller isyan ediyorlar.

Saat 11:35: Telsizden çatırdılar geliyor, İngilizce bir ses ama derinlerden geliyor. Aksan İsveç ya da Alman. Şöyle diyor; "Bölgemize hoşgeldiniz Amiral. Sizi yedi dakika içinde indireceğiz. Güvenli ellerdesiniz. Rahat olun." Uçağımın motorları durdu, garip bir gücün kontrolu altında uçmaya devam ediyorum. Şimdi uçağım kendi çevresinde dönmeye başladı.

Saat 11:40: Bir diğer telsiz mesajı. İniş olayı başladı. Uçak şiddetle titriyor, aşağıya doğru iniyor, sanki görünmeyen dev bir asansörün içinde gibiyim. Artık çok rahatım, birşey umurumda değil. Hafif bir sarsıntıyla uçağım yere temas ediyor.

Saat 11:45: Günceme aceleyle son cümleleri yazıyorum. Uçağıma doğru gelenler var; hepsi uzun boylu ve sarı saçlılar. Uzakta büyük ve parlak binaların bulunduğu bir kent var, gökkuşaklarına benzer renk dalgaları nabız gibi atarcasına kentin üzerinde yükseliyor. Ne olduğunu anlamış değilim ama ortada tehlikeli birşey yok, hiçbir silah görmüyorum. Kargo kapısını açarken bir sesin ismimi söylediğini duyuyorum. Herşeye razıyım.(Kaydın sonu)





Kristal kente giriyorum...

Bundan sonra olanları hafızama güvenerek yazdım. Hayal gücümü zorlamam gerekiyor, bütün bunlar çılgınca ve olmaması gereken şeyler. Telsizcimle beraber uçaktan çıktık, içten ve samimi bir karşılama bu. Tekerlekleri olmayan küçük bir platformun üstüne bindik. Şimdi hızla parlayan kente doğru gidiyoruz, kent sanki kristalden yapılmış gibi, içeri girerken daha önce hiç görmediğim büyüklükte binalar görüyorum. Bu yapılar Frank Lloyd Wright´ın (Dönemin ünlü sürrealist mimarı) çizimlerinin ötesinde. Ya da bir Buck Rogers filminin setindeyim (Yine dönemin sinemasında canlandırılan bir bilim kurgu kahramanı). Daha önce hiç tatmadığım sıcak içecekler ikram ediliyor, çok lezzetliler. On dakika kadar sonra iki hostes geliyor, çok güzeller ve kendileriyle beraber gelmemi söylüyorlar. Yapacak birşey yok, gidiyorum ama telsizcim kalıyor. Kısa bir yürüyüşten sonra asansöre benzer bir yere giriyor, aşağıya doğru inmeye başlıyoruz, araç duruyor ve kapı yukarıya doğru sessizce açılıyor. Uzun bir koridorda ilerliyoruz, gülkurusu renkte bir ışık heryerden yayılıyor, sanki duvarların içinden geliyor. Büyük bir kapının önünde duruyoruz. Kapının üzerinde okuyamadığım bir yazı var, kapı ses çıkarmadan açılıyor, girmem için işaret ediliyor. Hosteslerden bir tanesi; "Korkacak birşey yok Amiral, Üstad´ın huzuruna kabul edileceksiniz." diyor.

Üstad´ın mesajı

İçeri giriyorum, çarpıcı renkler görüyorum, oda büyüleyici ve çok etkileyici. Karşımda çok güzel bir insan var, gördüklerimi anlatamıyorum, bildiğim sözcükler buna yeterli değil. İnsan gibi ama çok daha ötesinde, huzur ve mutluluk yayıyor. Düşüncelerim kesiliyor, melodik ve sıcak bir sesle konuşuyor; "Yerimize hoş geldiniz Amiral" O, bir erkek, yüzünde çok uzun yılların izleri var, uzun bir masada oturuyor sonra kalkıp, bana oturmam için gösteriyor. Oturuyoruz, bana bakıp gülümsüyor ve yine o yumuşak ve melodik sesle konuşuyor; "Sizin buraya girmenize izin verdik çünkü siz dünyanın yüzeyinde tanınan asil birisiniz." Dünyanın yüzeyi mi? diyor ve soluğumu tutuyorum. Gülümsüyor ve; "Evet, şu anda İç Dünya´nın Arianni bölgesindesiniz. Sizi görevinizden fazla alıkoymayacağım, güvenle yüzeye geri döneceksiniz. Ama şimdi Amiral sizi neden buraya çağırdığımızı söyleyeceğim. Irkınızın Japonya´da Hiroshima ve Nagasaki´de patlattığı ilk atom bombalarıyla çok ilgiliyiz. Bu nedenle alarma geçtik ve uçan araçlarımızı yolladık, biz bunlara ´Flugelrad´ diyoruz. Sizi gözlüyorlar ve ırkınızın yüzeyde ne yaptığını araştırıyorlar. Bütün bunlar geçmişte kaldı Amiral ama biz devam etmek zorundayız. Irkınızın savaşlarına ve barbarlığına daha önce hiç karışmadık ama şimdi durum farklı. İnsanlık için uygun olmayan doğal bir gücü yani atomik enerjiyi öğrendiniz. Özel görevlilerimiz dünyanızdaki güçlere mesajlar veriyorlar ama henüz bir tepki vermediler. Şimdi sizi dünyamızın varlığını gören bir tanık olarak seçtik. Irkınızdan binlerce yıl daha eski olan kültürümüzü, bilimimizi göreceksiniz Amiral." Sözünü kesiyor ve benimle ne yapacaklarını soruyorum.

Zamanı geldiğinde...

Üstad delici bakışlarıyla sanki düşüncelerimi okuyor ve bir zaman sonra cevap veriyor; "Irkınız şu anda dönüşü olmayan noktaya ulaştı. Aranızda ellerindeki gücü bırakmaktansa, dünyayı yok etmeyi göze alacak olanlar var." Başımı sallıyorum ve devam ediyor; "1945´de ve sonrasında ırkınızla ilişki kurmaya çalıştık ama düşmanca davranıldı, Flugelrad´larımıza ateş açılıp, düşürüldüler. Savaş uçaklarınız, kötü amaçlarla düşmanca davranarak bizimkileri kovaladılar. Şimdi sana şunu söylüyorum oğlum; dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası oluşmakta, kara bir öfke ve şiddet yıllardır hiç eksilmeden, artarak birikiyor. Silahlanmanızın bir anlamı yok, biliminizde güvenli bir yer yok. Kültürünüzde açan her çiçek, öfke ve hiddetle ezilip, yok ediliyor, tüm insan canlılar derin bir kaosun içine düştüler. Yaşadığınız son savaş daha sonra ırkınızın başına geleceklerin sadece bir başlangıcı. Biz burada her geçen saat durumu daha açık görüyoruz. Söylediklerimde bir yanlış var mı?" Hayır, bu eskiden de oldu, karanlık çağlar geldi ama beşyüz yıl önce sona erdi, diyorum. Üstad devam ediyor; "Evet, oğlum. Karanlık çağlar asıl şimdi ırkınızın üzerine geliyor, karanlık dünyayı bir örtü gibi örtecek ama inanıyorum ki ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar ama buna daha zaman var, fazlası söylenmemeli. Çok uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak, kayıp efsanevi hazineleri arayacaklar ve oğlum bizim korumamızda güvenlikte olacaklar. Zamanı geldiğinde biz ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz, belki savaşın ve çekişmelerin boşyere olduğunu birgün öğreneceksiniz, ancak bundan sonra ırkınız tekrar kültürü ve bilimi elde edebilecek. Şimdi oğlum, bu mesajla beraber yüzeye dönebilirsin."

Ve dönüş

Bu sözlerle beraberliğimiz sona ermiş gözüküyor. Bir an için duruyorum, bu bir rüya olmalı ama ben bu gerçeği biliyordum. İki güzel hostesimin gelip "Bu yoldan Amiral" demeleriyle kendime geldim. Çıkmadan evvel bir kez daha dönüp Üstad´a bakıyorum. O mitolojik yüzde yumuşacık gülümseme var; "Elveda oğlum" diyor ve ince uzun elini kaldırarak bir barış hareketi yapıyor. Hızla geri dönüyor ve yukarı çıkıyoruz. Hosteslerimin birisi bana dönüyor ve; "Acele etmeliyiz Amiral. Üstad, sizi geciktirmememizi istedi, mutlaka geri dönmeli ve mesajı vermelisiniz." Birşey demiyorum. Olan herşey inancın ötesinde. İlk geldiğimiz yere dönüyoruz, telsizcim orada, çok gergin ve yüzünde endişeli bir ifade var. Ona herşey yolunda Howie, diyerek sakinleştiriyorum. Yine uçan platformla uçağımızın yanına götürülüyoruz. Motorlar çalışmıyor, hemen biniyoruz. Kapı kapandıktan sonra görünmeyen güç, uçağı kaldırıp bir anda 8.000 metreye çıkarıyor. Onların araçlarından iki tanesi belli bir uzaklıktan bizi izliyor. Çok hızlı gidiyoruz ama hız göstergesini okuyamıyorum, ileriye doğru gidiyoruz. Telsiz çalışıyor ve bir ses; "Şimdi sizi terk ediyoruz Amiral, kontrollar serbest. Auf Wiedersehen!!!!" diyor. Almanca bir veda. Howie ve ben flugelrad´ların soluk mavi gökte kaybolmalarını izliyoruz. Uçağım birden sarsılıyor ve aşağıya doğru dalışa geçiyor. Toparlanıyor ve kontrolu alıyoruz. Şimdi uçuş normal, kimse konuşmuyor, ikimiz de kendi düşüncelerimizle başbaşayız.

Güncenin devamı

Saat 22:00: Yine sonsuz buz ve kar çölündeyiz. Üsse uzaklığımız yaklaşık 27 dakika. Haberleşiyoruz, cevap geliyor. Bütün koşullar normal. Üstekiler bizden haber aldıkları için çok mutlular.

Saat 22:00: Üsse yumuşak iniş yapıyoruz. Bir görevi bitirdim ama çok daha büyük bir görev şimdi beni bekliyor...

Kaydın sonu

11 Mart 1947´de Pentagon´da bir toplantıda hazır bulundum. Olanları anlattım, keşfimi açıkladım ve Üstad´ın mesajını aktardım. Herşey gereğince kaydedildi. Başkan´a bilgi aktarıldı Ama geciktirildiğimi veya alıkonduğumu hissediyorum. Yüksek Güvenlik Örgütü ve bir tıb ekibi ile uzun görüşmeler yaptırdılar, bir kasıt algılıyorum. Büyük bir sıkıntı içindeyim, ABD Ulusal Güvenlik koşulları gereğince, sıkı kontrol altındayım. Ve sonunda emri aldım; bildiğim her konuda kesin olarak sessiz kalmam isteniyor, bunu insanlık adına yapacakmışım. İnanılmaz ama ben bir askerim ve emirlere uymaktan başka yapacak birşeyim yok.

30/12/56: Son sözler

1947´den bu yana yıllar geçti. Günlüğümü tamamlamam gerekiyor. Kapatırken, kendimden eminim. Bu sırrı yıllar boyunca inançla sakladım. Bu benim tüm moral değerlerime ve haklarıma karşıydı. Şimdi sonsuz gecenin geldiğini hissediyorum ve bu sır benimle beraber ölmemeli. Ama gerçek eninde sonunda galip gelecek. İnsanlığın tek umudu bu. Gerçeği görüyorum ve ruhum bir an önce serbest kalmak için çırpınıyor. Askeri canavarlığın kalbi olan endüstri için görevimi yaptım. Şimdi uzun gece başlıyor ama bu bir son olmayacak. Uzun Artrik gecesinde olduğu gibi, gerçeğin parlak güneş ışığı yine gelecek ve karanlıklardan ışık doğacak. Çünkü ben Kutbun ötesinde varolan ülkede en büyük bilinmeyeni gördüm

Mavi forum

enteresan bikaç olay

ENTERESAN OLAYLAR *



Birkaç arkadaş arabaları ile yolda giderlerken, kötü şans bu ya, bir kedi arabanın önüne atlıyor, bunlar da kediye "küütT!" diye çarpıyorlar, hemen iniyorlar, bakıyorlar ki yolun kenarında bir kedi hoplayıp zıplıyor, "ulan" diyorlar, üzülüyorlar, "bari can çekişmesin, öldürelim" diyorlar.. Arabadan bir bezbol sopası alıp başlıyorlar kediye vurmaya.. O sıradakenardaki binadan bir kadın olayı görüyor ve basıyor çığlıkları, "ne yapıyorsunuz kedime! Niye vuruyorsunuz? hayvan düşmanları!... #%@@$ (Kalay)".. Adamlar olayı kadına anlatmaya çalışıyorlar, ama kadın açıklama dinleyecek durumda değil, feryat figan...Kadın polis çağırıyor, hemen polis geliyor. Neyse polis olayı soruyor. Adamlar da anlatıyorlar.. "Kediye çarptık, can çekişiyordu, acıdık, can çekişmesin dedik, sopa ile öldürdük". diyorlar.. Polis de "kediye çarptığınızı ispat edebilir misiniz?" diyor.. Adamlarda, "nasıl ispat edelim" derken.Biri uyanıklık edip "kediye çarptıysak belki arabanın üzerinde kan izleri falan vardır herhalde, gelin memur bey, arabaya bakalım, kan izi herhalde ispatimiz olur"... "tamam" diyorlar, arabaya gidiyorlar... Bakıyorlar: Arabanın önüne yapışmış, pestili çıkmış bir KEDi!..

-------------------------------------------------------
Bir gün sokakta bir minibüs kaza yapmış sebebi ise ; Minibüs şoförü kapıyı açıp dışarı sümkürürken dengesini kaybedip minibüsten düşüyor. Minibüs yoluna devam ediyor. Ne dersiniz hala salak kalmış olsa bile tahminimce artık en azından çevreci olmuştur.

-------------------------------------------------------
Olay Karadeniz’de geçiyor, Amcamın bir tanesi, binasında yıkmak istediği bir duvar var (Bilirsiniz bizde dükkana yer açacağım diye binanın temelini kimse fazla takmaz ) ve bu duvarı yıkmak için bizim Karadenizli arkadaşımız dinamit kullanıyor.Amcam duvarı yıkmada başarılı oluyor ama olay bu kadarla kalmıyor tüm mahalleyi yıkmış yan yana 6-7 bina yerle bir olmuş ve şans eseri hiç kimse ölmemiş bu olayda..(tüm gazetelerde bas sayfada çıkmış 80 li yıllarda)

-------------------------------------------------------
Gene Karadeniz de olan yeni bir olay ; Adamın birisi ev taşıyor buzdolabını çıkaracaklar adamın abisi de yardımcı oluyor taşımada aşağıdan bağırıyor (ikinci kat ) Sen at ben tutarım ve kardeşte dolabı aşağıya atıyor ve kaçınılmaz son; tutucu hastanelik oluyor.

alıntıdır........

Mavi forum

Vücudumuzda 20 dakikada neler oluyor

Okuyanlara rahmet kankalar..BAkın bir başlık daha

VÜCUDUNUZDA, 20 DAKİKADA BİR MİLYON SAYFA DOLUSU BİLGİYİ KOPYALAMA YETENEĞİNE SAHİP BİR MAKİNA OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?

Bilindiği gibi hücreler bölünerek çoğalırlar. Bu bölünme sırasında, hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA'nın da yeni hücre için bir kopyasının alınması gerekir. Bu kopyalanma sırasında, üzerinde düşünülmesi gereken son derece çarpıcı bir olay gerçekleşir.

DNA, 3 milyar harften oluşan, canlı ile ilgili tüm bilgileri saklayan muazzam büyüklükte bir bilgi bankasıdır. DNA'daki bilgileri yazılı hale getirirsek, toplam 1 milyon sayfadan oluşan yaklaşık 1000 ciltlik bir ansiklopedi serisi elde ederiz. Öyle ise DNA'nın kopyalanması, 1 milyon sayfalık yazının veya diğer bir ifadeyle 1000 cilt ansiklopedinin kopyalanması ile aynı şeydir.

Peki bu kopyalama işlemi ne kadar sürer biliyor musunuz?

20 ile 80 dakika arasında.


Dikkat edin, bu, 1 milyon sayfa dolusu yazının 20 ila 80 dakika arasındaki bir sürede, hiçbir hata ve eksiklik olmadan kopyasının alınması demektir. Bugün bilinen hiçbir fotokopi makinası veya teknolojik ürün, bu kadar kısa sürede bu kadar hatasız ve eksiksiz bir kopyalama işlemi gerçekleştirememektedir. Ve dikkat edin DNA'daki bilgileri kopyalayan teknolojik aletler değil, gözle dahi göremediğimiz hücrelerimizdir. Şimdi düşünelim:

Her hücre bölündüğünde DNA'nın bir kopyasının alınması gerektiğini düşünen, DNA'nın en hızlıve en kusursuz şekilde kopyalanması işlemini yürüten, hatalı işlemlerin derhal düzeltilmesi için müthiş bir organizasyon yapan güç, akıl, irade ve ilim kime aittir?

Böylesine kompleks, kusursuz ve hatasız bir düzenin tesadüfen geliştiğini söylemek kesinlikle akıl ve mantık dışıdır. Evrendeki tüm atomları ve gerekli tüm koşulları bir araya getirseniz, DNA'nın kopyalanmasını gerçekleştiren sistemi tesadüfen oluşturamazsınız.

Çok açıktır ki, bu kadar kusursuz bir sistemi yaratan ve milyonlarca senedir yaratmaya devam eden sonsuz ilim, akıl ve güç sahibi olan Allah'tır.

Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır.
(Nisa Suresi, 126)


Mavi forum

284 derecelik fırında 20 dakika durdu

Arjantin'in Rosario kentinde bir kişi, 284 santigrad derecelik fırında 20 dakika durduğunu iddia ederek, Guiness Rekorlar Kitabı'na girmek istedi.

Arjantin'in DIR ajansına konuşan 58 yaşındaki fırın tamircisi ve üreticisi Antonio Acosta, ''Rosario'daki San Cayetano 2 fırınında, 284 derece sıcaklıkta 20 dakika boyunca kaldım'' diyerek, uzun zamandır kurduğu hayalinin gerçek olduğunu anlattı.



Maceracı adam, buna benzer bir rekorun, 2. Dünya Savaşı sırasında, özel elbiseler giymiş bir grup asker tarafından 260 derece sıcakta bekleyerek kırıldığını belirterek, ''Ancak ben çok basit giyinmiştim. Üzerimde bir jogging pantolonu, gömlek ve sweat-shirt vardı'' dedi ve ''rekoru'' noter huzurunda kırdığını söyledi. Acosta, daha önce de 270 derecelik bir fırında 35 dakika kaldığını, ancak o zaman ''ne yazık ki'' noterin bu rekoruna tanık olmadığını ifade etti.

Mavi forum

güneş ne kadar sıcaktır????

Güneş, Güneş Sistemi'ndeki en büyük gök cismidir. Çok sıcak ve yanmakta olan bazı gazlardan oluşur. Bu nedenle, yüzeyinde her saniyede milyonlarca atom bombası patlamasına eşit güçte patlamalar olur. Bu patlamalarda boyu Dünyamız'ın büyüklüğünün 40-50 katı olan alevler fışkırır.
Ateşten bir topa benzeyen Güneş, yüzeyinden çok büyük bir ısı ve ışık yayar. Eğer, Güneş olmasaydı, her zaman gece olurdu ve her yer buzla kaplı olurdu. En önemlisi Dünya'da yaşam yani biz olamazdık. Güneş'in sıcaklığı derece 6000 dış yüzeyinde, içindeki sıcaklık ise 12 milyon derece dir.

Mavi forum

bence bi bakın



Mavi forum

Çanakkale - Bayram Namazı..

Daha Önce Verildi mi Bilmiyorum ,Arattım Ama bulamadım umarım werilmemiştir daha önce..Ewet Çanakkalede Batram Namazı..Yorumsuz.

Mavi forum

Bayrak

Bakalım ne göreceksiniz

Mavi forum

Hırsızıyla Evlendi

Avustralya'nın Sydney kentinde yaşanan bir olay, başından sonuna kadar ilginçliklerle dolu... Geçtiğimiz 27 Nisan'da Camilla Hunt adlı kadın, salondan gelen bazı seslerle uyandı. Silahını alan kadın alt kata indiğinde, hırsızla burun buruna geldi. Büyük bir panik yaşayan soyguncu baygınlık geçirdi. 32 yaşındaki Camilla, polisi aramak üzereyken inanılmaz bir şekilde soyguncuya karşı farklı duygular hissetti. Başarılı işkadını, hırsıza aşık oluyordu.

Parayı Emlakçıya Götürecekti
Polisi aramaktan vazgeçen Camilla, birkaç dakika sonra kendine gelen soyguncuya su verdi ve duygularını açık bir şekilde ifade etti. Theo adlı hırsız, büyük bir şaşkınlık yaşıyordu. Ancak yıllardır hayatını hırsızlık yaparak kazanan Theo için bu aşk teklifi kaçırılmaz bir fırsattı. Genç adam da, aynı duyguları taşıdığını söyledi. Camilla ve Theo, 20 gün sonra evlendi. Genç kadının yakın dostları, bu ilişkinin yürümeyeceğini iddia etti. Ve geçtiğimiz cumartesi Camilla'nın yakınlarının haklılığı anlaşıldı. Avustralyalı kadın, emlakçıya götürmesi için 450 bin doları Theo'ya verdi. Parayla birlikte kayıplara karışan hırsız Theo'dan, hala bir haber yok…

Mavi forum

Truva savaşı hakkında abartılanlar

Küçücük Bir Savaşın Abartılmış Sonucu mu?

Ve 3000 yıl önce, içine ancak 40-50 kişinin girebileceği bir tahta at yapılabilirdi. Hatırlayın, efsane ne diyor? Tahta atı yaparak çekilen Akhalar, saklanıp beklediler. Kuşatma bitti diye sevinen Troyalılar da tahta atı kentin içine alıp, eğlenceye koyuldular. Sonra? Sonra geceyarısı tahta attan çıkan adamlar kentin kapılarını açtılar ve Akhalar on yıldır giremedikleri Troya´ya girerek yakıp yıktılar. Aptalca görünüyor değil mi? Adamlar çekilecek, Yüzlerce gemi denize ufuk hattında görünmeyecek kadar uzaklaşacak, bu arada kıyıya saklanan binlerce adam bekleyecekler, sonra iki km´lik ovayı aşıp, kentin önüne yığılarak ve kapının açılmasıyla içeri dalarak Troya´yı ele geçirecekler. Bu arada onları kimse görmeyecek. İşte bu arada, Troyalılar on yıldır duman ettikleri düşmanlarını hiç farketmiyorlar. Çünkü o kadar eğleniyorlar ki, bir kişi dahi ayakta kalmıyor ve bu arada da hiçbirisi bu tahta at da neyin nesi, içinde acaba ne var? demiyor. Mantık olarak on yıl direnen bir kentin bu kadar basit bir oyuna kurban olmayacağını gerçekten düşünmek gerek.

Bu iddialar az değil, Troya ile ilgili iki fikrimiz olabilir. İlki Troya Efsanesi sadece efsanedir, Homeros´un bir fantazyası olabilir, o kadar.


Ama Batı´dan gelen deniz adamları vardır; Hitit kaynaklarında onlardan söz ediliyor ve onlar Yunanlılar değildir çünkü Hitit kayıtlarında Yunanlılar ayrıca belirtiliyor, peki öyleyse kimdir batıdan gelen bu korkunç deniz adamları? Nereden geldiler? Üstelik, antik tarihçi Cyrios bu deniz adamlarının Girit´teki Miken uygarlığını da yok ettiklerini belirtmekte. Onların tek bir ulus olmadıkları anlaşılıyor, "Deniz Adamları" müttefik bir ordu gibiler. Bir olasılıkla, çeşitli Akdeniz kavimlerinden oluşmuş bir korsan filosu olamazlar mı? Yani Troya Efsanesi aslında Akdeniz korsanlarının bir kıyı saldırısından doğmuş olamaz mı?

Mavi forum

Hitler ölmedi!

Aranıyor! Ölü veya diri...

Dünyada hiçbir lider onun kadar gizemli değildi. Adolf Hitler´in 1945´de sığınağında kendini gerçekten öldürdüğü hala kanıtlanmış delil aksine ortada çarpıcı ve önemsenecek iddialar var. Ve daha ötesi; savaştan sonra Hitler, dedikleri yapılmazsa, batıyı terörle tehdit etti mi? Ve günümüzdeki özellikle İsrail´e yönelik Arap terörünün ardında, Hitler´in planları ve finansmanı olabilir mi? Glenn B. Infield araştırdı.

1945´de Adolf Hitler´in ölümünden çok, Martin Bormann´ın veya eniştesi General Fegelein´ın ölüp ölmedikleri merak konusuydu. Hitler´in ve yanındakilerin son aylarını geçirdiği Berlin´deki yeraltı sığınağının bulunduğu bölge, Ruslar tarafından işgal edildiği için, İngiliz ve Amerikalı araştırmacılar ancak kısıtlı araştırmalar için izin alabilmişlerdi. Ruslar Hitler´in ve son günlerinde karısı olan Eva Braun´un kömürleşmiş vücutlarını bulduklarını ve dişlerinden kimliklerini saptadıklarını açıkladılar. Fakat, açıklama ve ortaya konan deliller öylesine yetersizdi ve acemiceydi ki, Hitler´in kesin olarak ölmüş olduğu kabul edilemedi. Hatta, Stalin dahi inanmıyordu, ona göre Hitler ölmemiş ve ortadan kaybolmuştu yani yaşıyordu. Ve nihayet, ilk ciddi araştırma izni Binbaşı Trevor-Roper başkanlığındaki bir ekibe verildi. Binbaşı, Karşı Casusluk Savaş Odası ve İngiliz Ren Ordusu adına yetkiliydi. Araştırma, 1945 yılının Eylül-Ekim ayları arasında, İngiliz, Fransız ve ABD işgali altındaki tüm bölgelerde sürdürüldü. Fakat kendi bölgelerinde araştırmaya izin veren Ruslar, Hitler´in intihar ettiğine tanık olduklarını söyleyen tüm sığınak personelini tutuklayıp, Rusya´ya yolladıkları için, en önemli ifadeler alınamamıştı.




"Hitler´in göğsüne saplanan şarapnel..."

Binbaşı´nın raporunda, önemli bir bölüm vardı ama sonraki yıllarda gözden kaçırılacaktı. Müttefikler tarafından sorgulanan tutuklular arasında bulunan Karl Heinz Spaeth adlı bir doktor inanılmaz şeyler söylemişti. Doktor, Adolf Hitler´in 1 Mayıs 1945´de sığınağın dışında yaralanarak öldüğünü iddia ediyor ve intihar etmediğini öne sürüyordu. Doktor, bir Alman paraşüt birliğinin doktoruydu, 1 Mayıs gününde, Hitler Sığınağı ile hayvanat bahçesi arasında kurduğu küçük bir seyyar hastanede çevredeki yaralılara tedavi etmeye çalışıyordu. İfadesini kendi anlatımından okuyalım;

"Saat üç civarıydı, biri gelerek Hitler´in yakında bulunduğunu söyleyince, hemen dışarı fırladım. Benim birliğimin komutanı olan Graf von Raiffenstein ile Teğmen Kurt Uhlik oradaydılar ve yanlarında Führer vardı. Karşı sokakta bulunan bir tank bariyerine doğru gidiyorlardı, birden uyarı sesleri duyuldu ve ardından karşı taraftan ateş açıldı, orada Ruslar vardı. Hitler uyarıyı nedense dinlemedi ve barikada doğru ilerlemeye devam etti, ardından vurularak yere düştü. Çevrede SS askerleri vardı, ateş açarak ilerlediler, bu arada ben de yoğun ateşten korunmak için saklanmıştım, birkaç dakika sonra beni seyyar hastaneme çağırdılar, Hitler oraya taşınmıştı. 10 cm. uzunluğunda, 8-10 mm. enindeki bir şarapnel parçası göğsüne saplanmıştı. Hemen durumu kontrol ettim, yara derindi ve her iki ciğeri de delmişti. Çok az sargı bezim vardı ve yapabileceğim birşey yoktu, yarayı sardım, bu arada Hitler sürekli inliyordu ve bilinci tam değildi. Acısını azaltabilmek için normalin iki katı dozda morfin yaptım ve oturup beklemeye başladık. Yarım saatte bir nabzını ve solunumunu kontrol ediyordum ve 1.5 saat sonra nefes almadığını farkettim. Kalp atışları üç dakika daha devam etti, artık bitmişti, SS şeflerine dönerek Führer´in ölmüş olduğunu bildirdim."

Speath´ın ifadesi buydu; daha sonra SS´lerin Hitler´in cesedini aldıklarını ve 2.5 kg patlayıcı ile havaya uçurup parça parça ettiklerini, ardından Rusların geldiğini ve yaralıları tedavi etmeye devam ettiğini söylüyordu. Araştırma komisyonu yetkilileri ve daha üsttekiler bu anlatımı önemsemediler, ya inanmamışlar veya doktorun yanıldığını düşünmüşlerdi ya da Speath´e göre Adolf Hitler bir kahraman gibi, gerçekten savaşarak ölmüştü ve bu da müttefiklerin işine gelmiyor olabilirdi. Trevor-Roper Raporu´na göre, Dr. Speath´a inanmak zordur, üstelik doktor da bir SS´dir ve belki de Hitler´in kaçtığını gizlemek için bu hikayeyi uyduruyordur. Her iki anlatımda da, yani sığınakta intihar edip, cesedinin yakılması ve yaralanıp öldükten sonra havaya uçurulması öykülerinin ikisinde de ortada kesin sonuç yoktur. Birincisinde, kömürleşmiş bir kalıntı, ikincisinde ise hiçbir şey yoktur. Acaba, Hitler kaçmış daha uygunu kaçırılmış olabilir mi?

İspanya´ya uçuş;

Bir iddiaya göre, SS´lerin son görevi Führer´in imajını korumaktı, bu nedenle herkes ölebilirdi ama Hitler ölmemeliydi. Zamanı gelince, yeni Nazi hareketinin başlatılması için Führer´in varlığı şarttı. Dünya, Adolf Hitler´in ölmediğini bilmeli ve korkmalıydı. Aslında SS´ler başarılı oldular; savaştan sonra uzun yıllar boyunca Nazi avcılarıyla ödül peşinde koşanlar Hitler´i arayıp durdular. 1968´de Sovyetler´in yayınladığı otopsi raporuna rağmen kuşkular giderilemedi. Üstelik bu kadar da değil; zira bir iddia daha var; biraz saçma, biraz da entrika dolu bir iddia; Bir SS subayı, Hitler´in bir Me-109 savaş uçağıyla Berlin´den İspanya´ya uçtuğuna tanık olduğunu iddia ediyordu. Araştırmacılar, bu iddianın mümkün olup olamayacağını ABD Hava Kuvvetleri yetkililerine sordular. Cevap, ne evet ne de hayırdı. Nuremberg mahkemelerinde aynı soru, Mussolini´yi bir dağın tepesinden kaçırmayı başaran ünlü SS generali Otto Skorzeny´e soruldu. Hitler özel komando birliğinin komutanı olan Skorzeny soruyu duyunca gülümseyerek; "Bu imkansız birşey, bizim Messerschmitt uçaklarımız bu kadar uzun menzilli değildir, üstelik savaşı kaybetmiştik." dedi. Ama adı saklanan SS subayı ısrarlıydı; savaş uçağının tek kişilik olduğunu ve aslında bir yolcu uçağına eşlik ettiğini söylüyordu.

Hitler şehit mi?

Trevor-Roper Raporu, ABD Hükümeti´ne sunulduktan sonra, Amerika´daki bir esir kampında bulunan George Albrecht adlı bir Alman, Hitler´in nereye saklandığını bildiğini ve açıklayacağını söylemek için müracaat etti. Albrecht, 1941 yılı noelinde, Rodenbeck´de tanınmış bir Nazi liderinin, bir diğer parti üyesiyle yaptığı konuşmaya kulak misafiri olmuştu. İki adam, bir yeraltı mağarasında Hitler´in çok özel bir birlik oluşturduğunu ve çok gizli bir radyo istasyonunun kurulduğunu konuşuyorlardı. Bu gizli üs, Rodenbeck´deydi. Albrecht´in iddiasından sonra, söylenen bölge karış karış arandı. Ama birşey bulunamadı. 1945 yılı başlarında, Amerikan, İngiliz, Fransız ve Sovyet yetkilileri hiç durmadan birbirlerinden Hitler´in ölü veya diri aranmasını isteyip duruyorlardı. Hitler´den sonra Almanya´nın başına geçen



Amiral Doenitz´le görüşen Tuğgeneral Clayton Bissell´in açıklaması da ilginçti; "Geçen Salı günü, General Marshall telefon ederek Dönitz´in Hitler´in öldüğünü resmen açıklamasından kuşku duyduğunu, ayrıca Alman halkının bir kısmının Hitler´i şehit kabul ettiğini, daha da kötüsü Sovyetler´le batılılar arasında bu yüzden zıtlaşmanın başladığını söyledi ve Dönitz, özellikle Alman halkının bölünmesinden endişeliydi." Oysa, Dönitz ve Marshall Hitler´in sığınağında öldüğünden emindiler. Ruslar´ın bulduğu kömürleşmiş cesedin Hitler´e ait olduğuna da inanmışlardı. Buna karşın General Eisenhower, 8 Ekim 1945´de "Stars and Stripes" adlı dergiye yaptığı açıklamada, Hitler´in sağ olabileceğini ve bizzat Stalin´in bulunan kömürleşmiş cesetten duyduğu kuşkuları paylaştığını belirtiyordu.

Hezeyan mı, yoksa?

Aynı yılda, Miami, Florida´dan Norman Stineman, "Chicago Daily Times" gazetesinden yazar Vincent de Pascal´a bir mektup yazdı; "Arjantin hükümeti yetkililerinin işbirliği ile Naziler Arjantin´de büyük endüstriyel alanları oluşturdular ve uzun menzilli roketler yaparak ABD´yi ve Brezilya´yı vurmayı planlıyorlar. Hitler, dev bir yeraltı üssünde saklanıyor, bu yer bir Alman´a ait olan dev bir çiftliğin altında gizli. Berlin´de bulunan Hitler ve



Eva cesetleri iki dublöre aitti, bu gizli yer Buenos Aires´in 450 mil yakınındadır. Aşağıya dev asansörlerle inilir, üssün duvarlarında foto-sel uyarı sistemleri vardır." Mektup, gazeteci tarafından FBI´a yollandı; İki ay sonra gelen cevapta FBI Başkanı J. Edgar Hoover´in imzası vardı; Başkan, "Hitler´in nerede bulunduğunu anlatan mektubun bir benzeri de Orlando´dan Dr. Landowne tarafından yollandı. Ama doktorun 97 yaşında, bir tarikatın ruhsal lideri ve kehanetlerde bulunduğunu öğrendik. Netice de, Hitler´in Arjantin´de bulunduğunu gösteren bir kanıt bulunamamıştır." diyordu.

Hitler savaştan sonra ABD´yi tehdit etti;

1947 Nisan ayında, ortaya yeni bir mektup çıktı; Werner Eckers adlı eski bir SS subayı tarafından Berlin ABD Bölgesi Askeri Valisi olan General Clay´a hitaben yazılmıştı; Hitler´in sığınaktan kaçarken yaralandığı doğruydu ama ölmemişti, sadece bir kolunu yitirerek Almanya´dan çıkmayı başarmış ve sonra yine geri dönerek saklanmış ve sessiz kalmayı tercih etmişti. Eckers, ayrıca kendisinin Hitler´in yanında bulunduğunu ve 17 sayfalık bir deklarasyonu dikte ettirdiğini yazıyordu. Deklarasyon Başkan Truman´a yazılmıştı ve 12 madde içeriyordu. Hitler, SS birliklerinin hala varolduğunu ve bir yeraltı terör örgütü olarak tehdit edici olabileceğini ve tekliflerinin kabul edilmesini istiyordu. 12 madde şöyleydi;

1. Bütün Nazi liderlerinin yargılanması hemen durdurulmalı.

2. 1 Nisan 1933´den beri üye olan Nazi Partisi, SA, SS ve Gestapo mensupları hemen affedilmeli.

3. Aynı af, ordu, polis ve güvenlik güçlerini de kapsamalı.

4. Oder-Niesse hattı, sınır olmayacak ve toprak talepleri reddedilecektir.

5. Alman halkının ihtiyacı olan yiyecekler ve diğer malzeme hemen sağlanmalı ve de Almanlar Bolşevikler´e teslim olmaya zorlanmamalılar.

6. Eski SA ve SS mensupları, Bolşevikler´e karşı bir güç oluşturmak için toplanmalıdır.

7. Esir kamplarında toplanan siyasi Nazi görevlileri hemen serbest bırakılmalıdır.

8. Nazi konsantrasyon kampları nedeniyle suçlanan görevliler müttefikler tarafından mahkeme edilmemeli, sivil mahkemelere devredilmelidir.

9. Bu özel mahkemelerde, ancak Almanya´ya ihanet eden von Papen, Schacht ve von Seydlitz gibiler yargılanmalıdır.

10. Tüm yabancılar ve yahudiler hemen Almanya´yı terk etmelidir.

11. Başka ülkelerde esir bulunan tüm Alman askerleri hemen serbest kalmalıdır.

12. Eski Alman kolonileri geri verilmeli, buralara Alman göçmenler yollanmalı ve Alman halkının Almanya dışına göçü hemen kısıtlanmalıdır.

Hepsi bu mu? denesi geliyor. Führer çok ciddi görünüyor, eğer mektup ve Hitler´in yaşadığı iddiası gerçekse, tehdit geçerli olabilir. Beyaz Saray, bu deklarasyonu gerçekten aldı ama hiç tepki vermedi. Ama bir görüşe göre, bazı çok önemli SS liderleri serbest bırakılmış veya aranmalarından vazgeçilmişti, hatta Nazi suçlularını arayan yahudi örgütlerine verilen destek kısıtlanmıştı. Yine bu görüşe göre, günümüzün felaketi olan terörün ardında Hitler´in çok gizli SS örgütü ve finansı bulunmaktadır, ABD yapabileceğini yapmış ve Avrupa ile daha çok ilgilenmek istememiştir. Roosevelt´in aksine daha içe dönük olan Başkan Truman, Amerika´nın daha çok zarar görmesine karşıdır.

Tanıklar nerede yalan söyledi?

Adolf Hitler´in ölü veya diri olduğu iddiaları kitaplar doldurabilir. Mayıs 1945´de Rusların kurduğu Strausberg Kampı´nda esir olan Alman Dr. General Walter Schreiber´in anlattıkları gerçekten çarpıcıdır; Schreiber, 29 Nisan 1945´de Reichstag´daki (Nazi Şansölyelik binası) yeraltı hastanesinde cerrahlık yapıyordu. Ruslar tarafından tutuklanıp kampa götürüldükten sonra orada Hitler´in SS koruması Otto Günsche ile karşılaştı. Günsche, Hitler´in cesedini gördüğünü ve yakılmasında görevli olduğunu açıklamıştı ama Schreiber´e anlattığı öykü farklıydı; Hitler´i ölü olarak görmediğini, olanların çok farklı olduğunu ve gerçeği bilmediğini söylüyordu. Schreiber, Hitler´in özel pilotu Hans Baur´la da konuştu, Baur Hitler´in öldüğünden emindi ama cesedini görmemişti. Yine aynı kampta bulunan Hitler´in özel uşağı Heinz Linge, Hitler ve Eva´nın cesetlerinin yakılmasına yardım ettiğini resmen açıklamıştı. Schreiber kararlıydı, gizemi çözmek istiyordu ve Linge´yi kendi barakasına aldırmayı başardı; birkaç hafta sonra Linge konuşmaya başladı; Führer´in veya karısının cesetlerini hiç görmemişti, öldükleri söylenmişti, sadece halılara sarılmış iki cesedin sığınağın dışına taşındığını görmüştü. İçinde kimlerin bulunduğunu bilmiyordu. Linge, Günsche ve daha birkaç önemli tanık 1956´da Moskova´daki Lubianka Hapishanesi´nden serbest bırakıldıktan sonra eski hikayeyi tekrarlamaya devam ettiler, Schreiber´e söyledikleri inkar ediyorlardı. Gizem yine çözülmemişti.

Gizem aydınlanamıyor;

1953´den sonra yaygınlaşan "Yalan Makinesi" nin bu konuda çok kullanıldığı biliniyor. ABD yetkililerinin kaç kişiye bu testi yaptığı ve ne sonuç aldığı bilinmiyor. Ayrıca Naziler´den 23 yıl sonra 1968´de Sovyetler´in neden aniden Hitler Otopsisi´nin sonuçlarını açıkladığı da bilinmiyor. Sovyet bildirisinde, otopsiden sonra cesedin yakıldığı ve küllerinin tarlalara atıldığı da belirtiliyordu. Hitler Berlin´de ölmedi mi? Güney Amerika´ya kaçmayı başardı mı? Metresi ve son günlerinde karısı olan Eva Braun yanında mıydı? Ortada kesin tanımlanmış ne bir ceset, ne de bir mezar vardı. Bu kuşku daima sürecek ve gizem asla aydınlanamayacak, kaçtığı iddiası da aynı şekilde aydınlanmayacak. Gerçeği bilen var mı? Evet, gerçeği eski SS´ler biliyorlar ama hiç konuşmadılar ve belki bir ikisi dışında artık yaşamıyorlar. Nazi Almanyası´nın, Führer´i ve tüm zamanların en gizemli lideri Adolf Hitler, 1945´de ölmediyse, bugün yüz yaşın üzerinde olmalı yani artık yaşamıyor. Ama ya iddialar doğruysa? 1990´ların batıya yönelik terör dünyasının ardında Hitler´in ve sadık SS´lerinin intikamı yatıyor olabilir mi?

kaynak:reklam yasak olduğu için kaynak gösteremiyorum

Mavi forum

Mücevherler hakkında

Dünyanın en değerli kutsal kitaplarından biri de İncil´dir, İncil´de 1700 kıymetli taşın ve mücevherin adı geçmektedir.
Dünyanın en büyük elması 3.106 karattır ve değeri 750.000 Pound´dur. Güney Afrika´da Pretoria yakınında 1905 yılında bulunduktan sonra, adi posta servisiyle İngiltere´ye yollandı. Kral VII. Edward elması görünce, "Eğer yolda giderken bunu yerde görseydim, bir tekme atar geçerdim..." dedi. Cullinan adı verilen dev elmastan 105 parça kesildi, 530 karatlık en büyüğüne "Afrika Yıldızı" ve 317 karatlık ikincisine ise "Cullinan II" adları verildi ve bu iki elmas şimdi İngiliz Kraliyet tacını süslüyorlar.
Altın, en değerli kimyasal elementlerin 16.´sıdır. Eğer, son 500 yıl içinde dünyada elde edilen altınlar eritilip bir kaba doldurulsaydı, kenarları 1524´er santim olan bir kübü doldurabilirdi.

Okyanuslardaki altın miktarının 9 milyon ton olduğu tahmin ediliyor. Bu miktar, İnsanlık Tarihi´nde elde edilen tüm altının 180 mislidir. Ama okyanuslardaki altının çıkartılması çok güç olduğu gibi çok da pahalıdır. Belki çok yeni ve olağanüstü bir teknoloji bulununcaya kadar.
İngiliz Amiral Sir Cloudesley Shovel, 1707 yılında yaşlı bir kadın tarafından öldürüldüğünde, bir çatışmadan çıkan ve Sicilya kayalıklarında karaya oturan gemisinden tek kurtulan kişiydi. Amirali öldüren kadın kanunen haklı bulundu, çünkü kadın Amiral´in vücudunu kıyıda baygın bulmuştu. Deniz kanunlarına göre Amiral´in vücudu terkedilmişti ve denizden çıkan herşey bulana aitti. Ve Amiral Shovel´in parmağında dev bir elmas yüzük vardı.


Mavi forum

Mucize(!!!)

En olmayacak yerde
En olmayacak zamanda
En olmayacak olay
Her zaman ve her yerde olabilir."

Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını
duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu
kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı, Georgi'nin
yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat
bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının, umutsuz bir biçimde annesine
şöyle fısıldadığını duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu
kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally.
Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki
paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam
üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine
koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini
çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama
ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında
sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin
beklediğini görünce "Evet, ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele
et, gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık
giyimli adamı gösterdi. Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra
devam etti: "Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum." Eczacı
Sally'e bakarak "Anlayamadım" dedi. "Şeyy, babam 'Onu ancak bir mucize
kurtarabilir' dedi, bir
mucize kaç paradır, bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez:
"Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmıyoruz, sana yardımcı
olamayacağım" dedi. Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının
gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim, bana
yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi. Bu arada Sally ve eczacının
yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize
gerekiyor
kardeşin için küçük hanım? diye sordu. "Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra
gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim,
o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin
de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir
mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Ne kadar
paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar ve onbir sent" dedi
Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans, küçük kardeşini
kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi, iyi giyimli
adam. Adam bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak
"Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini
ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton
Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış
bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme
yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ
yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne "Hâlâ
inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak
ediyorum" dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça
malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam t****** bir dolar ve onbir sent!..

Mavi forum

seni seviyorum diyebilmek

--------------------------------------------------------------------------------

Bundan yaklaşık 12 yıl önce bir gün küçük bir kilisenin küçük bir
bahçesi.
Bir
peder, bir gencin kendisine güldüğünü görüyor. Ayin bitince peder

çocuğa
soruyor:

“Niye gülüyorsun?”
“Tanrı’ya kayıtsız
şartsız inanmayı anlamıyorum. Sana sormak istiyorum
bir gün gerçekten istesem
Tanrı’yı bulacağıma inanıyor musun?”
Peder cevap verdi.
“Hayır.”
Genç devam
etti: “Yaa. Oysa insanları sanki bu olurmus gibi

yönlendiriyorsun gibi
geldi bana.”
Genç
adam tam uzaklaşacakken Peder şöyle seslendi genç adama: “Tanrıyı

bulabileceğini
düşünmüyorum, ama o bir gun seni bulacak.”
Genç adam hınzırca gülümseyip
uzaklaştı. Yıllar sonra bir gün bahçede
genç adam Peder’in
yanına geldi. Acı bir haberi beraberinde getirmişti.
Ölümcül bir kansere
yakalanmıştı ve kurtulma şansı hiç yoktu. Bahçeye
girdiğinde zayıflamış,
çökmüştü. Kemoterapi, o güzel saçlarını dökmüştü. Ama

gözleri hâlâ pırıl
pırıldı.
"Birkaç
haftalık ömrüm kalmış Peder" dedi.

"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedi peder.
"Tabii," dedi... "Ne öğrenmek
istiyorsun?"
"Sadece 30
yaşlara yaklaşırken ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir
şey?"
"Daha
kötüsü olabilirdi. 50 yaşında olmak, kafayı çekmek, karımı

aldatmak ve müthiş paralar
kazanmayı, yaşamak sanmak gibi.."

Sonra niye geldiğini anlattı: "Yıllar önce bahçede Tanrı'yı bulup

bulamayacağımı sormuş,
'Hayır' yanıtı alınca şaşırmıştım. Sonra 'Ama o
seni bulur' dedin... İşte bunu çok
düşündüm. Doktorlar bağırsaklarımdan
parça alıp kötü huylu
olduğunu söyleyince, Tanrı'yı aramayı ciddiye aldım
birden.

Her gece dua ettim.
Kiliseden çıkmaz oldum. Hiçbir şey olmadı... Bir
sabah uyandığımda, ilahi
bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarımdan
vazgeçtim. Ömrümün geri
kalan vaktini, Tanrı, ölümden sonra hayat falan gibi
şeylerle geçirmeyecektim.
Daha önemli şeyler yapma kararı aldım. O zaman bir
şairin şu dizelerini
düşündüm: 'En büyük mutsuzluk sevgisiz bir hayat
sürmektir. Bundan daha
kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine 'Seni seviyorum'
diyemeden gitmektir' . Son
günlerimi bu eksiği gidermekle geçirmeye karar
verdim. Veeee en zorundan
başladım. Babamdan..."

Genç adam babasının yanına geldiğinde adam kitap
okuyormuş.
"Baba
seninle konuşmam lazım" demiş, genç adam.
"Peki konuş
oğlum."
"Yani çok
önemli bir şey..."
Babası
kitaptan gözlerini kaldırmış bir an: "Konu nedir?"
"Baba, seni seviyorum. Bunu
bilmeni istedim o kadar..."

Babasının elinden yere düşmüş kocaman ciltli kitap. Hayatında hiç

yapmadığı iki şeyi yapmış
yaşlı adam: Oğluna sarılmış ve ağlamış. Bütün bir
haftasonunu konuşarak
geçirmişler.>
Annesi ve
kardeşi ile daha kolay olmuş. Onlar da sarılmışlar
ağlamışlar. Yıllarca
saklanan sırlar, söylenmek istenen sevgi yüklü, güzel
şeyler
söylenmişler. Genç adam
ölümün gölgesiyle kalbini sevdiklerine açmıştı,
belki de ona çok daha
yakın olması gereken insanlara.

Genç adam sustu. Peder çocuğa döndü.
"Sandığından çok önemli şeyler
söylüyorsun, tüm insanlığa... Sen
Tanrı'yı bulmanın en emin
yolunu anlatıyorsun. Onu sadece kendine ayırmak,
sadece ihtiyaç duyunca
aramak işe yaramaz. Ama hayatını sevgiye açarsan o
gelir seni bulur... Bunu
anlatıyorsun farkında mısın?"


En son ne
zaman utanmadan, gözlerimizi kaçırmadan eşimize, babamıza,

kardeşimize seni seviyorum
dedik? En son ne zaman babamıza, eşimize
sarılıp ağladık? Ölümün
gölgesinin üzerimize düşmesini beklemeden ya da
sevdiklerimizi kaybetmeden
“Seni seviyorum” diyebilmek, bu gün sahip

olmayı hayal ettiğimiz
birçok şeyden daha fazla mutluluk ve huzur getirecek.

Hadi biraz cesaret.
Yarını, yeni bir haftayı ya da özel bir gün beklemeden

bugün “seni
seviyorum” diyeceklerinize sarılın. İnanın onları da bundan daha

fazla mutlu edebilecek bir
şey yok.
Ve
unutmayın eğer şimdi söylemeye başlamazsanız, belki de hiç söyleme

şansınız olmayacak. Yarın
sabah ikinizden birinin hayatta olacağının
garantisi var
mı?
__________________
_________________
______________
__________
________

Mavi forum

arkadalar süper şeyler bi balın derim

harika dimi

Mavi forum

Garip İşaretler...

24 Nisan 1964 saat 17.30 u gösterirken,New Mexico Socorro polis departmanında görevli polis memuru Lonnie Zamora,arabası ile fazla sürat yapan bir sürücüyü takip ederken aniden duyduğu bir gök gürültüsü ile baktığında turuncumsu bir alev topunun yeryüzüne inmekte olduğunu farketti.Alev topunun,yakında bulunan bir dinamit deposunun yönüne düştüğünü görüp ,kovaladığı arabayı izlemekten vazgeçip o yöne doğru direksiyon kırdı.

Bozuk yolda ilerledi.Güneybatıya doğru ilerlediğinde ise bulunduğu yerden 140-180 metre ötede çok parlak,alüminyuma benzer,beyaz bir cisim gözüne ulaştı.Çocuklar tarafından ters çevrilmiş bir otomobil sandı.cismin yanında da beyazlara bürünmüş insanımsı yaratıklar dikkatini çekti.Zamora sonrada verdiği ifadede numaralı güneş gözlüğü taktığını bulunduğu mesafeden tam manası ile seçemediğini yalnızca tahminen 1-2 m boyunda olduklarını ,hatta içlerinden birinin de kendisini fark eder etmez yerinde zıpladığını anlattı.

Yabancıların,kim olursa olsun,belki yardıma ihtiyaçları olabilir,diye arabayı üzerlerine sürmeye başladı.Uzaktan mazara şaşırtıcıydı.Karşıısnda ayaklar üzerinde dikey duran oval bir cisim vardı.Merkezi telsizle arayarak,muhtemel bir kaza yerinde bulunduğunu ve yoluna yaya devam edeceğini bildirdi.

Arabadan çıkar çıkmaz,iki saniye aralıklıüç gürleme sesi duydu.Cisme yaklaştıkça gürleme sesinin de artmakta olduğunu farketti.İnsanımsı yaratıklar ortalıkta yoktu.Aniden tozu dumana katarak yerden yükselen turuncu renkli bir alev topu gördü.Arabasına doğru kaçmaya çalışırken arkasına bakmayı da ihmal etmiyordu.Oval cismin yatay duruma geçip havalandığını fark etti.Kendisini çalılıklar arasına zor atmıştı ki gürlemenin kesildiğini ve cismin yerden 5 m.kadar yükseldiğini gördü.Merkezi telsizle haberdar ederken de cismin ilerdeki dağın yamacından süzülerek yok oluşunu şaşkın şaşkın izliyordu.

Zamora,cismin üzerinde 15 cm.uzunluğunda garip bir işaret gördü.Komiser gelene kadar not defterine gördüğü şekli çizmeye koyuldu.

Komiser Sam Chavez az sonra olay yerine vardı.Eğer gelirken yanlış bir dönemece sapmamış olsaydı.Cismi o da görebilecekti.

-Ne oldu Lonneie? sanki şeytan görmüş gibi bir halin var? dedi.

-belki de gördüm dedi Zamora.

Zamora ,komisere cismin havalandığı yerde halen yanan çalılıkları gösterdi.olay yerine vardıklarında toprağı 5 cm kadar içeriye çökertmiş 4 adet aayk izine rastladılar.Bu izleri uçan dairelerin yaptığını tahmin ettiler.

Daha sonra olay yerinde inceleme yapan Mühendis W.T.Powers .ilginç bilgiler verdi.Her izi bir ton ağılığında bir cismin bırakabileceği ölçümlerden de dört ayağın çaprazlama kesişmesinin 90 derece olduğunu,her kenarın orta noktasının ise bir çemberin çevresinde yattığını söyledi.Bay Powers yerdeki yanık izinin ise dört ayağın çaprazlama merkez noktasına tekabül ettiğini bunuda Zamoranın görmüş olduğu turumcumsu ışığı doğruladığınıu vurguladı.Cimin yakınında ise insanımsı yaratıklara ait olduğu sanılan yuvarlak ayak izlerine de rastlanıldı.

Scorro olayı basında ve dünya da büyük yankılar uyandırdı.

Mavi forum

Canlı Kardan Adam..

Hergün yirmi dakika kadar dua etmek Peder Bouldrealt 'ın alışkanlığıydı.Ama 1875 yılının noeline yakın bir pazar sabahı duasını kısa kesti.Çünkü küçük kilisenin içi her geçen dakika dahada kararıyordu.Edindiği tecrübelerden biliyordu ki kısa bir süre sonra büyük bir fırtına kopacaktı.bir an önce balığa çıkıp dönmeliydi...

Gerçekten de bir saat sonra Stt.Lawrence Körfezi'ndeki Magdelen adalarından biri olan Grindstone'da korkunç bir fırtına patlak vermişti.

Dört gün sonra fırtına dinince bir grup çocuk ,kızak yapmak için tahta aramak üzere sahile gittiler.Kısa bir aramadan sonra kendilerine gerekli olan tahtaları buldular;kereste yüklü bir gemi batmıştı.fırtına nedeniyle ... kendilerine gerekli olan tahtaları alıp yola koyuldular.

En önde yürüyen çocuk ,birden korkunç bir çığlık attı,gözleri fal taşı gibi açılmıştı;nefesi kesilmiş,korkudan kaskatı olmuştu.Karşılarında kendilerine doğru gelen bembeyaz bir dev vardı.Bir kardan adamdı bu.Ağır adımlarla sağa sola yalpalanarak bir sarhoş gibi yürüyordu.Çocuklar ellerindeki tahtaları atarak kaçmaya başladılar.

Ertesi sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte ,bir grup balıkçı ,ağlarını alarak sahile indiler.bir süre sonra ise işlerini bitirmişlerdi.Av bereketli olmuştu.Kasabaya dönmek üzere yola çıkmışlardı.Fakat bir süre sonra önde yütüyen balıkçının çığlığı ile dona kaldılar.Yine kendilerine doğru yürüyen beyaz devle karşılaşmışlardı.Hepsi korkudan kaçıp soluğu Peder Bouldrealt 'ın evinde aldılar.

Peder Bouldrealt 'ın "yarın sabah tüfeklerinizi ayarlayın beraber aramaya çıkarız." dedi.Şafakla birlikte aramaya çıktılar.Kısa bir süre sonra onu bir kayanın dibinde yatarken buldular.Başlarında Peder Bouldrealt 'ın olmak üzere korka korka yanıan vardılar.PEder yavaş yavaş elini dokundurdu dokunma ile birlikte kardan adamda da kıpırdamaya başladı.Herkes kaçtı ama onun kıpırdayacak hali yoktu....Ağzı kıprdadı ve
"peder peder !" diye inledi."Tanrım,konuşan bir kardan adam bu" diye bağırdı peder.

Kardan adamı alıp kasabaya getridiler.Pederin evine vardılar.Sıcaklık nedeniyle karadan adam yavaş yavaş erimeye başladı.Karların erimesiyle de bir insan vücudu ortaya çıkmaya başladı.bir süre sonra da adam koma durumunda kendinden geçti.

Bir süre sonra kendine gelince konuşmaya başladı.adı ,Auguste le Boudais idi.Quebec ile Liverpool arasında sefer yapan Calcutta adlı gemide çalışıyormuş.Kereste yüklü olan gemi birkaç gün önce fırtına da batan gemiden kurtulup karaya çıkmış yalnız kendisi kurtulmuş kazadan ve çıktığı yerde donarak karlarla örtülmüş vucudu.

Canlı kardan adam daha sonra Grindstone adasına yerleşerek ada halkının önde gelen kişilerden biri olmuş ve hayatını borçlu olduğu insanların mutluluğu için elinden gelen herşeyi yapmış.

Mavi forum